Pazartesi, Nisan 05, 2010

Kapitalizmin Yeni Dinlerinden Biri


(…) İlgimi çeken bir noktadan söz etmesem olmayacak. Serüven filmlerindeki takır tukur kol bacak kıran kahramanları, gün ağarırken, kolay değil elbet, yoga benzeri ruhsal bir arınma içinde görürüz. Sonra yaşlı, çekik gözlü yaşlı bir üstad yanına gelir adaleli arkadaşımızın, veciz ve zihin açıcı sözler eder. Bizdeki avantürlerin kahramanlarıysa ebru yapan, ney çalan ya da hattatlık eden bir amcanın yanına gidiyorlar. Glokalleşme böyle bir şey işte! Üst orta sınıflardan kadınların reiki kadar ebru kurslarına gitmelerini tesadüf sayabilir miyiz?

Reikicilerin kendilerini bir dinin müritleri olarak ortaya koymamalarının iki temel nedeni var sanki. İlki, Müslüman bir toplumda oluşabilecek tepkilerden uzak kalmaya çalışmaları ve belki de daha önemlisi yasal bir kovuşturmadan çekinmeleri. İkincisi de Reiki’nin bir din olduğuna bizzat kendilerinin inanmamaları. Modern toplumun rasyonel bireyleri olarak, taassup çağrıştıran bir öğretinin etrafında örgütlenmiş olmayı kendilerine yakıştıramıyor, “şık” bulmuyorlar. Bu memlekete dışarıdan gelen her düşüncenin “gümrükten geçerken” Atatürk’le hasbıhal etmesinden midir yoksa “değil kardeşim, bu din değil” feveranından mıdır bilmiyorum, reiki açılımlarında bir Atatürk göndermesiyle karşılaşabiliyoruz, dileyen internetten tarayabilir. Eh, bu da ayrı bir vakıa…

Birgün Pazar, 4.4.2010, aynı başlıklı yazıdan bölüm…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder