Virgül’de Aralık 2001 tarihinde yayımlanan “Bir İntihal Meselesi : Şapkalı Olanların Hepsi Medenî Değildir” başlıklı yazıma karşı, Mehmet Saydur tarafından geçen sayıda (Nisan 2002) verilen cevabı okudum. Saydur, “İçerikle Değil, Alıntılarla İlgili Suçlamalar” başlığını taşıyan yazısında beni “çirkin, bencil ve düzeysiz” bulmuş, içerikle değil alıntılarla ilgili suçlama yapmakla “eleştirmiş”. Aynı kaynaklara bakıldığı için böylesi bir durumun ortaya çıktığını söyleyerek kendince cevaplar vermiş. Doğrusu bu savunmaya ne karşılık verilir biliyorum ama yazmayacağım, zira bunları ilk yazımda belirtmiştim. Merak edenler o yazıyı ve Saydur’un cevabını kılavuz alarak iki kitabı karşılaştırabilirler. Uzatmanın gereği olduğunu sanmıyorum. Anlaşılmadığını düşünerek tekrarlıyorum, bu bir intihaldir.
Yazının geri kalanında Saydur’un kişisel hikayesinden, “kariyerinden”, birlikte konuşma yaptığı insanlardan, Atatürkçü Düşünce Derneklerindeki sunumlarından bahsediliyor. Yarısından çoğu Talim ve Terbiyeden onaylanmış 36 kitap yazdığı belirtiliyor. Saydur’u romantik ve naif buluyorum – ki bu yargı, bu düşünce ve eğilimi pejoratif bir içerikle anlamlandırdığımı göstermez, ama şuna işaret eder: Hakikaten aynı bağlamda konuşmuyoruz. Ben intihal diyorum; Saydur, içerikle ilgili bir eleştiri olsaydı diye hayıflanıyor. Ben itham ediyorum, O bunları “tartışma” sayıyor, bu “tartışmaların” kimseye bir şey kazandırmayacağını yazıyor. Kitabımın olumsuz yönlerinden söz etmeyi kendisine yakıştıramadığı için vakt-i zamanında yazmadığını söylüyor. Oysa söz konusu olan kitabımın olumlu ya da olumsuz olması değil... Kaldı ki, herhangi bir kitabın eleştirisini yapmak niye yakışık alsın veya almasın? Saydur’un bir önerisi de var bana: “kendisine verdiğim güven ölçüsünde katkılar sunabileceğini” söylüyor. İroni değil, gayet ciddi...Naif olduğunu yazmıştım.
Ayrıca, meselelere bu denli duygusal yaklaşan bir yazar, kendisine “intihal” suçlaması getiren birine cevap vermek için neden dört ay bekler, bu “haksızlığa” nasıl olur da sabreder diye düşünüyor insan. Talim ve Terbiye onayı gerekmiyor ki “söylemek” için. Ve el-insaf, yazıyı Virgül için “kısaltmak” bu kadar mı sürer? Yine de yazılanlardan sevindirici bir gelişme çıkmadı değil. Saydur, bu vesileyle kütüphanelere girdi, umarım “aynı” olmayan gazete haberleri de bulur.
Son olarak yukarıda zikredilen romantizmden bahsetmek istiyorum. İki nedenim var: Birincisi, “Markopaşa, Bir Mizah ve Muhalefet Efsanesi” kitabımda geçen “efsane” vurgusunu anlatmak. İkincisi, Saydur özelinde karşı çıkmaya çalıştığım bir eğilimi işaret etmek. En sonda söyleyeceğim şeyi en baştan yazayım: Romantik düşüncede siyasal içerik yoktur. Methiye ya da yergisinde “devrimci” bir isyan taşıyabilir ama bu isyan, yaşanan “an”la her zaman bilinçdışı bir ilişkiye sahiptir. Onun yaptığı kapitalist bugünün eleştirisi geçmiş nostaljisiyle ilişkilidir. Burjuva toplumunun eleştirisi, metaforlara, geçmiş nostaljisine, idealleştirilmiş referanslara temellenirse olup olacağı antikapitalist bir demagojidir. Daha da fenası kendi üzerine kapanan bir dünyada yaşamaya başlar bu demagojik dil. Tek derdi muhafaza etmektir-sürekli bir ölme kalma halinde kurar kendini. Bence Saydur’un temel hatası, kitabımda geçen “efsane”nin neleri çağrıştırdığını anlamaması. Romantizmden kaçamayabiliriz, ama romantizmi eleştirmek zorundayız bana kalırsa. Hele bir biçimde sol tarihi anlatıyorsak!
[Virgül, Nisan 2002]
Saydur'un yazısının linki boş çıkıyor. Düzeltilmesi şarttır!
YanıtlaSil