Pazar, Mart 12, 2006

"Cahil ve Kinik Baudrillard"

Yüksek lisans / master eğitimime başladığımda bir Baudrillard rüzgarı esiyordu. Çoğu derste yazdıkları okutuluyor, sıkça atıf yapılarak düşünceleri tartışılıyordu. Özellikle “...Toplumsalın Sonu” İletişim alanını derinden etkilemişti. Lisans eğitimimi Uluslararası İlişkiler’de yaptım, 89’ sonrasıydı o dönemde de karşıma Fukayama’nın “Tarihin Sonu” söylemi çıkmıştı. İnsanlar yaşadıkları dönemden memnun olamıyorlar, geçmiş bu açıdan daha şanslı. Gelecek ise bugünden bakıldığı ve bugün mutsuz olunduğu için daha da karamsar bir tablo içeriyor.

Toplumsalın Sonu, Tarihin Sonu gibi iddialı ifade ve kavramsallaştırmalar insanları mutlaka etkiliyor. İnsanlar yaşadıkları zamanı anlamlandırmak isterler. Baudrillard elbette doğru tespitler de yapıyordu ama bunu kimileyin sarkastik ve cool bir üslupla yapıyordu ki hayatta “ne etsek ne eylesek boştu”. Yazdıkları kendi üzerine kapanıyordu, yarattığı dünyayı kendi içinde tutarlı gözüken bir neden-sonuç ilişkisiyle betimliyordu. İtiraf edeyim; Baudrillard beni heyecanlandırmıştı, ama okudukça kendini tekrar ettiğini, romantik bir ifşaatçılıkla, “bakın size gerçeği söylüyorum” tavrıyla –ve bunu her defasında daha fazla ironiyle- yaptığını gördüm. Bu bana fazla soğuk ve acımasız, giderek daha fazla entelektüel hazcılık gibi gelmeye başladı. Şöyle bir örnek vereyim: Uluslararası İlişkiler öğrencilerine Amerikalıların “game theory” dedikleri bir strateji öğretilir. Bir olay olduğunda, o olayın nasıl gelişeceği, aktörlerin nasıl tepki vereceği hakkında düşünmeye zorlarlar. Örneğin ben ders kapsamında Yugoslavya’da İç Savaş çıkacağını öngörmüş, başlangıcının Kosova’da gerçekleşeceğini farz etmiştim. Hakikaten savaş çıktı, Kosova’ya yıllar sonra sirayet etti ama çıktı işte. Binlerce insan öldü, katliamlar yaşandı. Suçluluk duymuştum, game theory başkaydı hayatın katı gerçekleri başka...Baudrillard bunu yapıyor bence.. postmodern ifadeler hayatı daha anlaşılır kılmadılar, Fransa’da yaşanan son sokak olayları da nihilist çözümlemelerle, postmodern ifadelerle açıklanamadı...Tüm bunları Susan Sontag’ın Baudrillard hakkında yazdıkları okuyunca hatırladım.

[Baudrillard’a] nihilist diyemem. Bence o cahil ve kinik. Entelektüelden entelektüele fark vardır. Çoğunluğu konformisttir. Ancak bazıları cesurdur, çok cesurdur hem de. Hem postmodernzimden entelektüellere ne? Katı gerçekliğe bakacaklarına nasılda terimlerin etrafında dönüp duruyorlar! Ben bütünlükten ve gerçeğe duyulan saygıdan yanayım. Bu anlamda hiçbir şeyi teorik olarak düşünmek istemiyorum. Benim derdim fikirlerin kökenini anlamak. Eğer yoruma açık değilsem, ki açığım, böylesi yorumlara açık değilim, çünkü bütün düşünceler bir yorumdur. Ben aslen eksiltici yorumlara, yüzeysel yer değiştirmelere ve basit eşitlikler yaratmaya karşıyım.
[Birgün Kitap, 7 Mart 2006, s.11, Çev.Esen Gür]
[Yazıda daha çok konuşulmasına rağmen Baudrillard'ın fotoğrafını özellikle koymadım. Bilmeyenler olabilir fotoğraf, yakın zamanda yitirdiğimiz Sontag'a ait]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder