Salı, Aralık 02, 2025

Barnum etkisi

Sosyal medyada bu tür paylaşımlarla hepimiz karşılaşıyoruz; bazen iştahla okuyoruz, bazen de göz ucuyla bakıp geçiyoruz. İlgi görmese bu kadar yaygınlaşamazlar. Çünkü dertleri bize çok basit anlatıyorlar, yaşadıklarımıza kişisel bir anlam yüklememizi sağlıyorlar.

Oysa reel tıp ve psikoloji literatürü, sıradan bir okurun rahatça kavrayamayacağı kadar karmaşık. Üstelik her birimiz farklı genetik kodlara, farklı hormon dengelerine sahibiz. Farklı sınıfsal koşullarda yaşıyoruz, farklı travmalarla yüzleşiyoruz. Bu gerçeklik çok katmanlı ve yorucu.

Buna karşılık bu tür metinler, üç dört sözcükle meseleyi “çözüyor”: “Şu hastalık işte şu duygu”. Akılda kalıyor, paylaşması kolay ve anlamakta zorlandığımız dünyaya karşı bize cep kitabı boyutunda bir kılavuzluk sunuyor.

Galiba asıl önemlisi, sıkıntılarımızla ilgili bir kontrol yanılsaması üretmeleri. “Eğer hastalıklarım duygularımla bağlantılıysa, demek ki düzeltme şansım var” hissi veriyorlar. Hal böyle olunca, genetikle, ekonomiyle, çalışma koşullarıyla, hayata dair rastlantılarla uğraşmaktan çok daha kolay ve katlanılır bir tablo çıkıyor karşımıza.

Bir de işin sağlık sistemi tarafı var. Beş dakikalık muayene, ezbere yazılan ilaçlar, kimsenin kimseyi gerçekten dinlememesi insanları ruhen hırpalıyor. Bu zeminde, “beden ile ruhu birlikte okuyoruz” iddiasıyla sahneye çıkan listeler cazip görünüyor. Elbette eylemlerimizin psikosomatik boyutları yok değil; var. Ama karşımıza çıkan şey, bu ilişkinin karikatüre indirgenmiş hali.

Verilen mesaj kabaca şöyle: “Başına gelenlerin bir anlamı var, düşüncelerini değiştir, hastalığın geçsin.” İnsanın içinden "oldu canım, hemen değiştiriyorum" demek geliyor. Böylece çalışma koşulları, çevre kirliliği, yoksulluk, sağlık politikaları buharlaşıyor. Hem “yanlış düşüncelerim” yüzünden suçlanıyorum, hem de bana bunun üzerine bir “çözüm” satılıyor.

Psikosomatik tıp diye bir alan var ve kimse onu konuşmuyor; onun yerine burç yorumlarını andıran, yarı mistik yarı pop-psikolojik ahkâm kesmeler dolduruyor ortalığı. Ucu açık, yuvarlak cümleler okuyoruz: Çok kişiselmiş gibi görünen ama aslında herkese uyabilecek kadar geniş ifadelerle dolu metinler.

Psikolojide bu durumu çok iyi anlatan matrak bir deney vardır. Öğrencilere aynı kişilik analizi metni verilir, ama her birine “bu sana özel hazırlandı” denir. Sınıfın büyük çoğunluğu metni okuyup “beni çok iyi anlatıyor” der. Öğrenciler kendilerine uyan kısımları seçer, gerisini görmezden gelir ve “Vay be, nasıl da bildi!” diye etkilenirler. Genel lafları kişisel kehanet sanma eğilimi tam olarak budur.

Amerikalılar buna Barnum etkisi diyor. Adını da 19. yüzyılda yaşamış ünlü madrabaz P. T. Barnum’dan aldığı söylenir. Ona atfedilen meşhur cümle malum: “Her dakika bir enayi doğuyor.” Bu tür listelerin popülerliği, biraz da bu cümlenin hâlâ ne kadar çalıştığını gösteriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder