Çarşamba, Kasım 12, 2025

Zabıta gazetelerinden skandal estetiğine

Uzun yıllar medya tarihi çalıştım. Ders olarak anlatmak nasip olmadı; içimde ukde de değil ama illa “hangi konuyu heyecanla anlatırdın?” deseler, eskilerin deyişiyle zabıta gazeteleri derdim. Hemen her dönemde, büyük gazetelerin gölgesinde, aralıklarla “fışkıran” tuhaf skandal gazeteleri çıkar: yarı çıplak kadınlar, ifşalar, ahlak polisinin ilgisini çekecek olaylar, uydurma haberler, büyük iddialar…

Ve itiraf edeyim, bu yayınları çıkaran insanları, bu haberleri yazanları, sansürle, okurla ve kendi ahlak anlayışlarıyla didişen o gazetecileri enikonu ilginç buluyorum.

Kırklı yıllarda çıkan Hadise ve Kelepçe gibi dergilerin yarattığı entelektüel paniği ayrıca anlatmak gerek.

Ama bugün söz edeceğim kişi, bu çizginin neredeyse mucidi sayılan Robert Harrison. Amerika’da “ucuz skandal dergileri”yle kitlelere ulaşan, kendi döneminde milyonlar satan garip bir yayıncı. Sadece Amerika’da değil, dünyada da etkisi hissedilen birisi.

Bizdeki Hadise ve Kelepçe gibi dergiler, meğer onun yayınlarından esinlenmiş, hatta yer yer birebir taklitmiş, yeni fark ediyorum.

Harrison aslında parlak bir gazeteci değilmiş. Gazetecilik ciddiyetinde kendine yer bulamayınca, pin-up çizen arkadaşı Earl Moran’la oturmuş; komik fotoromanlar, “ayıp” sayılan şeylerle ilgilenen, bunları ahlakçı bir dille kınar gibi görünürken aslında teşhir eden, her türlü erkek fantezisine hitap eden bir dergi hayal etmiş. Ve çıkarmış.

Onun başarısı, gerçeği çarpıtmaktan çok, onu teatralleştirmesine bağlanıyor. Amerika’daki burlesk gösterilerini model aldığı; komiği, erotizmi ve bayağılığı doğru dozda karıştırdığı söyleniyor. Beyfendi galiba şunu anlıyor: gerçeklik, ancak abartıldığında değer kazanabiliyor. Harrison’ın asıl keşfi, ahlakın kendisini erotikleştirmesinde... Striptizciler, revü dansçıları, “cheesecake” modelleri akıllı bir dengeyle kullanıyor.

Amerikalılar, onu ve yayınlarını anlatırken şu faslı özellikle vurguluyorlar: “Birini ifşa etmek, onu cezalandırmak değil, seyretmenin bahanesi haline geliyordu. Ünlü dergisi Confidential’ın dili bu yüzden McCarthy döneminin diliyle aynıydı: şüphe, günah, itiraf, delil… Hepsi, dinî bir ritüelin unsurları gibi kurgulanmıştı. Bazen ürettiği, bazen gerçekten yakaladığı skandallar, modern toplumun günah çıkarma ayinine dönüştü. Okur, başkalarının günahlarıyla arınır, temizlenip bir sonraki sayıyı beklerdi.”

Sürekli “ahlak” diyenlerin kendi ahlakından şüphe etmek, asla şaşmayan bir kural. Kendisi gibi düşünmeyenleri “ahlaksızlıkla” suçlayanlar, sonunda skandalların hem faili hem mağduru oluyorlar. Dünyanın günbegün ahlaksız bir kıyamete sürüklendiğini haykıran Harrison da, sonunda o skandalların içinde boğuluyor.

Bugün Harrison’ın mirası televizyon reality’lerinde, magazin portallarında, sosyal medya linçlerinde yaşıyor. Whisper kapaklarında gördüğümüz “vahşi kadın” ya da “ahlaksız ünlü” imgesi, bugünün “ifşalı influencer” haberlerinden çok da farklı değil. Tek fark estetikte: o zaman çizgiyle yapılırdı, şimdi HD kamerayla üretiliyor.

Harrison tarihe “dejenere bir yayıncı” olarak geçti ama aslında modern medya çağının ilk hakikat tüccarıydı. Gerçeği üretmekten çok, onu pazarlamanın yolunu buldu. Ve her zaman şunu iyi biliyordu: gerçeğin piyasa değeri, ahlakın sınırlarından çok daha yüksektir.

Başa dönelim. Harrison’ı izleyen ve taklit eden çok satan dergilerimiz oldu dedim. İster istemez insan merak ediyor, bu formül nasıl bu kadar evrensel olabiliyor? Coca-Cola formülü değil sonuçta…

Ama çalışıyor.

Teşhirci bir erotizmle ahlaki çürüme korkusunun arasında gidip gelen bir üslup, her çağda yeniden alıcı buluyor. Belki de Harrison’un deyişiyle "dünya gerçekten bir tımarhane."


2 yorum:

  1. Yazıyı büyük bir dikkatle okudum; gerçekten ilginç bir bakış açısı sunmuş. Özellikle “skandal estetiği” kavramını, sadece medyadaki yozlaşma olarak değil, bir tür kültürel dönüşümün yansıması şeklinde ele almanız çok dikkat çekici. Robert Harrison üzerinden yapılan çözümleme, bugünün gazeteciliğini anlamak açısından da güçlü bir referans olmuş.

    Günümüzde haberin, hakikati ile değil de “yarattığı tepki” ile ölçülür hale geldiğini çok iyi özetlemişsiniz. Yazının dili de oldukça derin ama anlaşılır; okuyucuyu düşünmeye zorluyor.

    Kaleminize sağlık “hakikatin magazinleştirildiği” bir çağda bu tür yazılar gerçekten nefes aldırıyor.

    YanıtlaSil
  2. Dergilerden bazısı sadomazoşizm temalıymış. Bizdeki Kelepçe de ismen bunu çağrıştırdı ama kapaklarından gördüğüm kadarıyla suçlu kelepçesiymiş bu.

    YanıtlaSil