![]() |
O yılların Ankara’sında, Anafartalar Caddesi’nden Samanpazarı’na doğru çıkarken, sağlı sollu sazcılar vardı. Bir gün, Mıstık abiyle öğlen tatilinde oralara yürüdük. Vitrinlere bakıyorum, bir şey niye pahalı, niye ucuz, elbette fikrim yok. Ne görsem bir gümbürtüyle seyreyliyorum. Dükkanlardan birinden de bi “dıngırtı” geliyor. Bakıyorum ya, saz çalan beyabi, sebepsiz el etti, “gel hele, gelin hele, çay içer misiniz” filan dedi galiba…
Hafif tırsarak, gönülsüz girdim içeri. Dükkân nasıl havasız, nasıl dumanaltı... Kirloz kere kirloz… Güneş vurduğundan, tozları görüyorsun, uçuşuyorlar. İşte iliştik taburelere, beyabiyle iki sohbet ettik. Kalın bir cuara içiyor, puro desen puro değil… Babama aldığımdan Maltepe ve Samsun biliyorum, dedemden Birinci biliyorum, ama bu ne sigarası, hiç akıl erdiremiyorum. Gehgeh gülüyorlar. Toros Pastanesi’nden tulumba tatlısı vardı galiba, bize de ikram ettiler. Beyabi dın dın bir türkü çaldı, söyledi. O çalarken dinleyenler gözlerini yumuyordu.
O yaşlarda türkü filan hiç ilgimi çekmezdi, ne çaldı, ne söyledi, anlamadım bile… Neyse, işe döneceğiz, kalktık çıktık mekândan. İçimdeki Zagor “oh be” filan demiş bile olabilir. Yürürken Mıstık abi, “O kim biliyon mu?” dedi, bir de isim söyledi, ama bildiğim biri değildi…
Yıllar yıllar sonra, o sazcının Neşet Ertaş olduğunu idrak ettim diyelim. Geçmiş gitmiş, sazı sözü, “gönülüme”, dokunamamıştı… Benim aklımda, gördüğüm ilk esrarlı sigara içen adam olarak kalmıştı. Mıstık abi, “Esrar içiyorlardı, babana söyleme sakın, kızar bana,” demişti. Tırsmıştım. Konu o dakkada kapanmıştı.
Hayat değişti diyoruz ya… Bugün, küçük bir çocuğun yanında esrar içen bir “sanatçı,” mutlaka linçlenir. Bu hatırayı kime anlatsam en çok buna dikkat kesiliyor…
![]() |
Türkülerini çok severek dinlerim, sesine,sazına bayılırım.
YanıtlaSil