Yukarıdaki fotoğraf, yetmişli yıllardan, muhtemelen bir pavyon fotoğrafçısı çekmiş... İstanbul Laleli filan, oralardan...
Fotoğrafçı, müşterileri rahatsız etmeden masalar arasında gezinen, kimden ne alacağını, kime ne satacağını bilen bir çakal olmalı... Kendini sanatçıdan sayan, Maltepe'yi üst üste fosurdatan, deri ceketli, geniş yaka gömlekli, yakınlarda Karaköy'den İspanyol paçalı kaçak bir Amarikan kot bulmuş, onu giyince iyi hissediyor kendini... Dal gibi, ipince, garsonlarla kızlarla gevezelik etse de asıl derdi, alelacele tab edip satacağı fotoğraflarla...
Beyabiyi görür görmez bellemiş, iyi tanıyor böylesini, kaportacı kılıklı diye geçirmiş aklından, en iyi ihtimal yedek parça satıyor sanayiide, getir koçum koyun pennirini derken hanfendinin birini masaya çağırtacak filan..."Mümkünse yani" derken filimlerdeki gibi başını sağa doğru eğecek...
Ha kız oturduysa, beyabi kızı koluyla sarıp, yanağına dodağına dadanırken flaşı patlatmak lazım... Biliyor ki, o kız, gündüz vakti yolda görse, yüzüne bakmaz adamın... Beyabi kıyamet kopsa öpemez böylesini... Hatıra işte beyabi diyecek fotoğrafçı, zulalarsın bi yere diyecek ölçülü ölçülü gülümseyerek, utanır gibi yaparak...
"Kız, soranlara yirmi iki yaşındayım derdi, on yıl bunu söyledi, halbuki ilk geldiğinde otuz ikiydi, günbegün daha yaşlı gösterdi, Cavidan abla makyajdan diyordu, 'canımmm alıp götürüyor o kremler , uçuruyor yüzünün rengini...' Almanya'dan sipariş vermiş iyisini, yazın izne geldiğinde getirecek, komşusunun eltisi... "
Kız Çorumlu, Ankara'ya gideyim derken Bursa'ya, hiç aklında yokken İstanbul'a gelmiş... Zamanında Nazmi diye geniş omuzlu bir oğlanı sevmiş falan, sınıfta da kalmamış ama bırakması icap etmiş lisedeyken... İş işte canım, yoksa ne zorum var benim kalıntı kartoloş herifle, tiner kokuyordu elleri artık ne iş yapıyorsa...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder