Pazar, Ağustos 28, 2022

Bir günün hikayesi

[Gündoğumu] Günlük rutinim çok değişmiyor, sabah yedi gibi uyanıyorum, sekiz gibi ayaktayım, kahvaltıdan sonra dokuzda evden çıkıp ofise geçiyorum. Evle ofisin arası dört yüz metre filan... 

[Müzik] Mutlaka müzik dinleyerek yürüyorum, o dinleyişi yaklaşık bir saat kadar sürdürüyorum, ne dinliyorum, yazdığım senaryo ile ilgili müzik seçimleri yaparım ve tekrar tekrar sadece onları dinlerim... Bir senaryo bitene kadar sadece onlarla geçiyor saatlerim desem yalan olmaz. 

[Çay] Ofise girer girmez çay koyuyorum, filtre kahveyle hiç aram yok... 

[Zoom] Senaryo çalışırken on buçuk gibi birileriyle konuşmaya başlardım, bu da küçük aralıklarla saat üç buçuğa kadar sürerdi ve sonrasında bir iki saat kendime vakit ayırır, ofiste bir şeyler karıştırırdım... Mesaim veya hafta sonum, belirli bir tatil günüm olmadığı için bir bölüm bittikten sonra bir ya da iki gün kendime izin veriyorum... Gerçi artık tek başımayım, daha hızlı yazıyorum ama yalnız çalışmak bana kötü mü gelecek henüz bilmiyorum, zaten çok az insanla görüşüyordum, bir yol arkadaşımın olmaması belki de iyi gelmeyecek bana... göreceğiz.

[Özbakım] Ofiste bulaşıktı, temizlikti kendim yapıyorum, çıkmadan evvel bir yarım saat o toparlamayla uğraşırım...Sahafiye kitapların dağınıklığı olsa da ofis genel olarak temiz ve düzenlidir. Eskisi kadar değilim ama ofisi görenlere bakılırsa derli toplu birisiyim. 

[Arşiv] Keşke çizgili arşivimi bir derleyebilsem, elimde ne var ne yok bilmiyorum, o derece işin ucu kaçtı. Ara ara yelteniyorum ama hep yarım kalıyor, yeni gelen kitap ve dergilerle iyiden iyiye karışıyor. Ha, evet, bir süredir, eldeki kitapları tasfiye etmeye başladım, sahafları çağırıyor ve kavilleşerek okuduklarımı ve okumayacaklarımı devrediyorum. 

[Midem] Öğlen yemeklerinde evden getirdiğim şeylerle idare ediyorum ya da dolaptan o an için bir şeyler hazırlıyorum. Pandemiden sonra iyice koyulaştı, dışarıdan yemek sipariş etmez oldum, iş yetiştirme telaşım olmasa sanırım her gün kendime yemek yaparım... 

[Tutku] Gün içerisinde mutlaka kitap sitelerine, yeni çıkanlara ve sahafiye kitaplara bakıyorum, bir dönem müzayedeleri de takip ediyordum.  Kendimi bir şeyin koleksiyoncusu saymıyorum ama resim ve çizgili  işlere merakım fazlasıyla var, orijinal çizgi roman sayfaları topluyorum diyebilirim... 

[Uğrak yerleri] Her ayın ilk pazar günü, Ayrancı Antika Pazarına gidiyorum, kitap bakınsam da en çok heykeller, biblolar filan alıyorum, pulp, bayağı ve ajite şeyler hoşuma gidiyor... Düzenli olarak gittiğim-uğradığım pek bir yer yok,  Tunalı'da Ayhan abi ile Evrim'in dükkanına, Kızılay'da Dost'a gidip kitap alıyorum o kadar... Sohbete gittiğim birileri yok, eskiden İletişim'e giderdim, sonra orada çalışmaya başladım ve emekli oldum. Geniş aralıklarla da olsa İletişim'den genç editörler ofise geliyor, demleniyoruz . Aslına bakarsanız bana kitap taşıyan kargocular, telefonla konuştuğum üç beş kişiyi, çevre esnafını, bir iki arkadaşımı dahi katsam, bir ay boyunca on beş kişi görmüyor olabilirim. Normal bir insan olarak bu durumdan şikayetçi olmadığım için hafif tertip kendimden endişeleniyorum. 

[Beşiktaş] Hayattaki en büyük hastalığım Beşiktaş... Genel olarak kimseyle futbol konuşmamaya çalışırım, uzak durma gayreti denilebilir buna... Bütün o konuşmama inadıma rağmen, 1981 yılından beri Beşiktaş'ın her maçını takip ettiğimi, hayatımı maçlara göre belirlediğimi itiraf ediyorum. Sanat sepet, roman moman, filim milim dışında izlediğim tek şey Beşiktaş haberleri oluyor hatta... Akşam maç varsa sadece maç izliyorum. Beşiktaş yenilirse kimseye hissettirmeden derin bir üzüntüye kapılıyorum, toparlanmam zaman alıyor. 

[İş ilişkileri ve sözleşmeler] Uzun telefon konuşmaları yapıyorum, iş görüşmelerimi bu yolla sürdürüyorum, menajerim ya da avukatım yok, bu türden işleri iyi okuyarak ve pazarlık ederek kendim halletmeye çalışıyorum.  Görüşmeler günlük rutinimin önemli bir parçası...

[Yürüyüşler] Akşam beş buçuk gibi ofisten çıkıyorum, eve çantamı bırakıp yürümeye başlıyorum, her gün -son üç yıldır bunu hiç aksatmadan yaptım- en az beş kilometre yürüyorum, yıllık ortalamam altı buçuk kilometre... 

[Seyir] Yürüyüşten sonra eve geçiyorum, yemekti, salataydı, bazen ertesi günün yemeğiydi derken sekiz gibi oturuyor bir film ya da bir dizinin iki bölümünü seyretmeye çalışıyorum. Her gün bir şey seyretme takıntımı on iki yıldır filan sürdürüyorum. İlla iyi film seyretmeye çalışmam, "kötü filmlerden" ders çıkarmayı çok severim... Senaryo işlerim olduğunda yazdığım-uğraştığım türe hiç girmemeye çalışırım, polisiye mi yazıyorum, o ara asla polisiye seyretmem.

[Aktüel] Uzun seneler oldu günlük gazete okumuyorum, televizyon seyretmiyorum, aktüel siyasetle ve haberlerle ilişkim çok düşük düzeyde... Pandemiden önce düzenli olarak tiyatroya ve vizyon filmlerine giderdim...oyun seyretmeyi özlüyorum.
[Derin hakikatler] Her gün blog yazısı yazmıyorum, eskiden öyleydi, şimdi bir planlama programı var, bir boşluk bulduğumda onu kullanarak yazdığım yazıları yüklüyorum. Planlama yapmayı severim, editörlüğüm sırasında da yayınevinin genel programının en az üç ay önünde olurdum. Blogta da bir hafta önde oluyorum, hep aklımda ve ihtimam gösterdiğim şeylerden biri bu. Nitelik olarak her zaman istediğim gibi "yazamıyorum", ama devamlılık gösteriyorum, beni zinde tutsun istiyorum. 

[Uyku] Mutlaka saat on ikide yatarım, yedi saat uyumak isterim... Öğrenciyken üç beş kez sabahladım ama gece insanı değilim ben, öğlen uykusu da bilmem... Gece eğlenceleri, içkili masalar bana göre değildir...Uykusuzluk beni korkutur, zinde bir aklım ve ruh halim olmalı ki yazabilmeliyim.  

1 yorum: