Cumartesi, Temmuz 16, 2022

Son Okuduklarım 58

Marco Polo, çıkalı yıl oldu, geç okudum, çizgileri eskiz tadında, hani daha iddialısını çizebilecek olan bir ressamın işini kolaylaştırmak için yazarı tarafından yapılan karalamaları andırıyor. Elitist bir yorum yapıyor olabilirim, güzel çizgiye olan zaafım nedeniyle okurken zorlanmadım desem yalan olur... Albüme beni çeken şeyse dili ve akıllı üslubu oldu. İyi bir "roman" okuduğunuzu fark etmemeniz imkansız, akıcı, mesafeli, ne anlatıp neyi anlatmadığını bilen bir "eserle" karşı karşıya kalıyorsunuz. Seksenli yılların popüler  "post modern" romanlarını andırıyor, Calvino ironisi, Borges oyunbazlığı gibi. Diğer yandan arada görsel olarak iyi sahneler istiflendiğini ve iyi bir devamlılık-ardışıklık kurulduğunu eklemem gerekiyor. Shenzhen, Guy Delisle'nin gezi günlüklerinden, yabancı ülkelerde yaşadıklarını anlattığı albümlerinden birisi. Beyfendinin malumunuz sarkastik bir tutumu var, oryantalist hatta, albüm için beyaz adamın bir yönetici olarak Asyalılarla serencamı denebilir...Mesele şu ki, türe hakkını veren bir anlatım biçimine sahip ve esprili durumları, karmaşaları, anlaşmazlıkları, yeknesaklığı, konuşamama hallerini hakkını vererek kuruyor. Opera'nın Hayaleti, bizde daha önce hiç yapılmamış-denenmemiş bir grafik roman örneği. Grafik romanın temelini mimarlık tarihine ilişkin akademik bir çalışma oluşturuyor. Ankara'da Şevki Balmumcu'nun mimarı olduğu Sergi Evi'nin Opera binasına dönüştürülmesinin hikayesi anlatılıyor. Sergi Evi, yeni kurulan modern Ankara'daki ilk yerli yapılardan biri, yarışmayla seçiliyor ama on yıl bile geçmeden binayı revize ettiriyor, başka bir biçime sokuyorlar. Mimarı açısından trajik ve hayal kırıklığı içeren bir durum, modern ve yeni olma iddianız, önce ödüllendiriliyor sonra berhava ediliyor. Akademik dedim, albüm de hayli ince, eskiden üniversite dergilerinde yayımlanan makaleler, ayrı basım yapılırdı, o incelikte...çizgiyle anlatılmış bir bölümü var, hemen arkasına hikayeyle ilgili enformatik bir bölüm eklenmiş.  İşin kendisi hoşuma gitti, umarım başka çalışmalara da ilham ve öncülük eder.  Rosalie Blum, üç kitaplık bir dizinin ilk cildi. Nereye varacağını bilemiyorum ama en azından ilk ciltte anlatacağını güzel anlatmış bir hikaye okuyoruz. Tatlı bir takdim olmuş, otuzlu yaşlarda bir kuaförün yeknesak hayatını, terelelli annesini, yalnızlığını, ürkekliğini ve tam da bunları yaşarken (aslında günbegün soluklaşırken) marazi bir biçimde bir kadına kapılmasını (onu renklendiren bir serüvene kalkışmasını) maharetle resmetmiş. Bakalım neler olacak? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder