Pazartesi, Nisan 11, 2022

Önder

Cumartesi günü Ankara'da Suriyelilerin yaşadığı bir mahalleye gittik, epeydir istiyor, iş güç ve pandemi koşullarından dolayı erteliyordum. E ne yaptık, yürüyerek aralarından geçtik, esnafla konuştuk, bir şeyler aldık, etrafa bakındık, bir iki saat geçirdik, çok değil, buna rağmen ne söylesem eksik kalır, yoğun bir yoksullukla karşılaşıyorsunuz, insanı üzen kederlendiren manzaralar içinize işliyor.

Malumunuz Suriyelilerin bir kısmı şehrin yıkıldı yıkılacak mahallerinden birine Önder'e yerleştirildiler, sağda solda, bir kilometre yukarısında filan çok katlı konutlar inşa ediliyor... Burası tam onların arasında handiyse mezbelelik gibi duran bir yer... 

Dolmuş yolu üzerindeki caddede Suriyelilerin yoğun olarak toplaştığı çarşıyı gezerek Siteler'e kadar yürüdük. Çarşı dediğime bakmayın, apartman altlarındaki sıralı dükkanlar...Berber, yemişçi, tatlıcı, manav, kasap, lokanta gibi küçük işletmeler... Ara sokaklara özellikle girmedik, çünkü kim olduğumuzu anlamaya çalışan gençler çıkacaktı karşımıza. Dert anlatamazdık. Küçük çocuklar dışında kimse dilimizi bilmiyor, arada yetişkinlerden çat pat Türkçe konuşanlar çıkıyor, ancak o kadar. Kaldı ki, Ankara'da herhangi bir kenar mahallede ana arter dışında nereye gitseniz, "hayırdır" diyen gençler çıkar karşınıza. Bir de o kadar olay olmuş, biz anlatır geçeriz, onlar geçemez, o günleri "biteviye" yaşar, korkar ve hararetlenirler. 

Tedirginlikle sizi izliyorlar, gergin olduklarını anlıyorsunuz, korkuyor ve merak ediyorlar... Tehdit altında olduklarını, sevilmediklerini biliyorlar. Dil bilmeyen esnaf benimle göz teması kurmadı örneğin, Arapça konuşarak çocuklarına ya da yanındakilere durumu anlattı. Dükkanlar, genel olarak mahallenin hijyeniyle koşuttu, benim gibi sokak lezzetlerine düşkünseniz ve dert etmezseniz, güzel şeyler satıyorlar, yok değilseniz, içeriye dahi girmezsiniz... ama içeriye girdiğinizde ilk anladığınız şu oluyor, Ankaralılar pek uğramıyor buralara...teğet geçiyorlar. Esnaf sizi görünce şaşırıyor çünkü.

Çarşı, Arapların neşeli ve gürültücü coşkusunu taşıyordu, Ramazan da olunca fırınlar ve hamur işleri sokaklara dökülmüştü. Genel olarak 15 ile 40 yaş arası erkekler gördüm, tek tük kara çarşaflı iftara bir şeyler alan kadınlar... Din hayatlarında ne kadar etkili anlayamadım, rahatlardı, kadınları rahatsız etmiyorlardı, bir iki tane cübbeli birilerini gördüm, hoş, bölgede hissedilir bir dindarlaşma var, yukarıda Karapürçek caddesindeki Muradiye Erkek Lisesi ismen bile ilginçti.. Gençler her kenar mahalledeki gençler gibiler, saçlar giyimler filan bir ara Apaçi derdik o havalardalar... Kadın kuaförü görmedim ama erkek berberi iki üç taneydi... 

Hepsi neşeli kıkırdamaya hazır çocuklar kaldı aklımda.. Güleryüzlü, büyük görünmeye çalışan uyanık çocuklar, okula gidiyorlar mı bilmiyorum

Yukarıdaki fotoğrafı daha doğrusu evi şu sebeple seçtim, mahalledeki en düzgün evlerden biri olabilir, gerisini siz hesap edin. Yine de diyeceğim, o yokluğa o tedirginliğe karşın mahallenin hissedilir bir hayatta kalma direnci vardı, iyimserliği veya...


2 yorum:

  1. Insan hayatlariyla oynayanlar icin onemsiz seyler.Bunca yogun bir goc hareketi musebbiplerin ulkesinde olsa manzaralar nasil olurdu? Cok gormek isterdim.Gundelik kahve istihkaklarindan 1 tas fedakarliga dayanamayacak adamlarin ulkelerinde irkciligin simdiden geldigi nokta cok sey soyluyor.

    YanıtlaSil
  2. herkes kendi ülkesinde rahat yaşayabilse keşke de bu hallerde kalmasa.

    YanıtlaSil