Pazartesi, Şubat 21, 2022

Eksiklik

Eskiden az gelişmiş derlerdi, geç modernleşen de olabilir, belki geç ulus devletler de denebilir, hah işte oralarda ve doğal olarak bizde de, "eğitim mes'elesi" bir eksiklik duygusuyla inşa edilir ve o mantıkla geliştirilir. O millet, o devlet “geride” kalmış-gelişememiştir, “daha iyi ve gelişmiş” olana yetişmelidir. Milli eğitim bu fikirle inşa edilmiştir. Amaç bu olunca, siz, eğitiminizi bir şeyi öğrenmek ve meslek edinmek için değil, asla sadece o kadar değil, memleketteki eksikliği gidermek için tamamlarsınız. Okulunuzu bitirecek ve cahil halkı dönüştürecek bir nefer olacaksınızdır. Sadece o mesleği, o işi yapmamız değil, birer öğretmen, birer toplum mühendisi olmamız beklenir.

Hepimizin bildiği şeyler gibi geliyor ama sorun da tam burada başlıyor zaten, dünyaya, yaşadığımız topluma eksiklik hükmüyle baktığımızda “bizim" dışımızdaki herkesi istisnasız ya cahil, ya da cahil bırakılmış olarak görmeye başlıyoruz. Hemen her şeyi toplumun eksikliğiyle açıklamak başarılı bir biçimde endoktrine edildiğimizi de gösteriyor. Bu öğretiyle mezun olur çalışır, evlenir, çoluk çocuk sahibi olur ve yaşarız çünkü. Bitimsiz bir eksikliğin kırılganlığıyla, yani öfkesi, iştahı ve kederiyle dünyayı yorumlarız, bildiğimizi çocuklarımıza, torunlarımıza aktarırız. İşin özeti veya varılan nokta, ne söylesem eksik kalır, hepimiz birbirimizin cahil, yetersiz veya salak olduğuna inanıyoruz, az ya da çok bunu düşünüyoruz. Yaşadığımız-yaşattığımız kavgaların kökeninde bu eksiklik güdüsünün büyük bir ağırlığı var gibi geliyor bana. 

1 yorum: