Salı, Şubat 01, 2022

Bize özgü bir çizgi romandan söz edebiliriz ama...

Sıradan bir okur çizgi bant, karikatür bant, resimli roman, çizgi roman, mangayı kendi türsel dinamikleri içerisinde nasıl ayırt edebilir? Türler arasındaki muğlak sınırları siz nasıl tanımlar, okursunuz?

Sıradan bir okur bence bu ayrımlarla ilgilenmez, okuduğu hoşuna gidiyorsa, okuyor ve arkasını getiriyor, takip ediyor. Ama temel ayırt edici şeylerden biri görsel olarak çizginin komikliği ya da fotoğraf ölçüsünde reele yakın olması olabilir. Karikatürize işler, daha çocuksu ve sevimli görünüyor, reel işlerse daha yetişkin… Tabii ki nasıl göründüklerinden söz ediyoruz, aslolan anlatılan hikâyelerdir, “sertliği” ve “okur yaşını” hikâyeler belirler.

Yok eğer, tanım istiyorsanız, çizgi roman, karikatürden çıkma bir biçim, birkaç kare (panel) ile anlatılan bantlar, onun ilk örnekleri… ki biz bunlara bant karikatür diyoruz. Mizahi niteliği nedeniyle ilk orijinal adı comics…Sonra tür olarak mizahın dışına çıkınca o işlere bant (strip) denmeye başlıyor, bant biçimde gazetelerde alt alta, yan yana kullanılıyorlar, çizgi işlerin yayımlandığı köşeleri-sayfaları oluyor filan. Comics, Amerika’dan dünyaya yayıldıkça, dahil olduğu her kültürde farklı isimler alıyor. Bizde sinema romanı, resimle roman ve resimli roman isimleri kullanılıyor. Yaygın olarak kullanılan resimli roman adlandırması 1970’lerden sonra yerini çizgi romana bırakıyor. Grafik roman ise daha yakın tarihli bir adlandırma, çizgi romanı özellikle ebedi türlere yakınlaştıran bir yenilik…Amerika’da comics’ten graphic novel’a geçen bir evre var, oysa biz daha ilk günden comics’e isim verirken roman tamlamasını kullanmışız.

Tematik olarak çizgi romanları nasıl sınıflandırabiliriz?

Diğer anlatı türlerinde nasılsa çizgi romanda da benzer ayrımlar mevcut. Ha şu söylenebilir, genel olarak çizgi romanın çocuklara yönelik olduğu düşünülür(dü), o sebeple yetişkinlere yönelik olup olmaması veya çocuklara uygunluğu belirleyici bir kıstastı. Bugün, kitapçılarda her çizgi roman aynı yerde durmuyor…

Üst kültür- alt kültür, popüler -estetik karşıtlığında çizgi romanın alımlanışı okur ve eleştirmenler özelinde sizce tarihsel olarak nasıl konumlanır? Çizgi roman edebiyatı ve estetiğinden söz edilebilir mi?

İki soru var, çizgi romanın genel olarak çocuksu, kolay anlaşılır, tekrar eden klişelere ve düalizme dayanan bir yapısı vardır. Böyle olunca tecimsel ve basit bulunur. Çocuklar, kanarak ve inanarak okuduğu için hikâyeye kapılırlar ve bir eleştirel mesafeyle değerlendirmezler diyelim. Tabii ki çizgi roman edebiyatı var, hepsi de basit ve klişelerle anlatılmıyor, hatta o klişeleri ve basitliği kullanarak başka bir noktaya varıyorlar. Hele ki, son otuz yılda üretilen grafik romanlar, çizgi romanı başka bir merhaleye yükseltti. Büyük edebiyat ödüllerini kazandılar, listelerine girdiler, eskisinden daha fazla dikkat çekiyorlar.

Türkiye’de Çizgi Roman kitabınızda çizgi roman okurluğunuzdan bahsediyorsunuz ama çocuk yazını ve çocukluk bağlamında biz de soralım, çizgi roman okurluğunuz nasıl başladı? Bu alanda çalışmaya başladığınızda türü alımlama biçimleriniz ve okuma pratikleriniz nasıl değişti?

Her çocuk gibi başladı aslında, iyi bir okurdum, sonra çizgi roman senaristi olmaya karar verdim, 16 yaşında yazdığım senaryolar çizgi roman olarak çizildi. Tabii ki gerisi gelmedi, ailemden de destek görmedim, teşvik edilmedim demek istiyorum. Üniversite yıllarında çizgi romanla ilgili bir kitap yazmaya karar verdim, aklımda türe itibar kazandırmak vardı. Sonra asistan oldum, el yordamıyla gidiyordum, akademide disipline oldum. Türkiye’de çizgi roman benim ilk kitabımdır ama yazdığımda üniversite öğrencisiydim, popüler kültür kuramı bakımından zayıftır ama bir döküm ve ilk olması hasebiyle enerjik bir çalışmadır. Bugün yazsam çok daha başka türlü yazarım…

Tanzimat Dönemi bağlamında Türkçe romanın doğuşunda gazete ve dergiler kültürel aktarım ve okuma kültürü bağlamında tefrika pratiğiyle önemli bir işlev yükleniyorlar. Çizgi roman söz konusu olduğunda türle tanış olma hâlimizde tefrika usulü bir yayın pratiğinden de söz edebilir miyiz? Çizgi roman dergilerine dair gözlemleriniz neler?

Çizgi roman, gazetelerde doğan bir anlatım biçimi, orada serpiliyor, kendi dergilerini bulması çok uzun zaman alıyor. Bizde de durum farklı değil. Gazete ve derginin telif olarak farkı var. Bizde dergiler ancak 1960’lı yıllardan sonra ülkenin gelişimine paralel olarak çok satabiliyor. Gazetelerse her zaman çok satıyor ve çizgi roman gibi tefrikalara yüksek telif ödeyebiliyor. İyi telif ödedikleri için de bizim en önemli çizgi romanlarımız ilk kez gazetelerde yayımlanırlar. Abdülcanbaz, Karaoğlan, Tarkan hemen akla gelenler. Dergiler o kadar satmadığı için özgün üretimleri karşılayacak telifler ödeyemiyorlar. Çizgi roman üreticileri gazetelerde toplaşıyor bu sebeple. 60’lardan sonra, gazetelerimiz milyon satışlara ulaşınca çizgili dergiler de üretmeye başlıyorlar, Gırgır böyle bir imkânla çıkıyor. Yani, bizde çizgi romanlar gazete okuruna yönelik üretiliyor, e bu ne demek, Amerika’da ya da Avrupa’da olduğu gibi çocuklara yönelik üretimlerimiz hiç olamıyor. Çocuklara yönelik ihtiyacı yabancı çizgi romanlar karşılıyor diyelim.

Kitabınızda Türkiye özelinde çizgi romanların tarihsel seyrinin izini sürerken kültürel alımlama, yeniden yazım, adaptasyon ve özgün metinler bağlamında metin çeşitlemelerinden hareketle türü dönemselleştiriyorsunuz. Bu dönemlendirmeyi açar mısınız biraz?

Doğrusu en çok siyasi tarih etkisiyle bir dönemselleştirmeye başvurmuştum, bugün olsa yayın mecrasını ve onun tarihini, teknolojilerini izleyerek bir ayrım yapmaya çalışırdım. Siyasetin etkisini yok saymasam da başka bir odağım olurdu demek istiyorum. 1960’dan önce yüz bin satan gazetemiz yok gibi bir şey, buna uygun matbaa bile yok, üstelik dağıtamıyorsunuz. İstanbul gazeteleri birkaç gün sonra taşrada okunabiliyor. E basamıyor ve dağıtamıyorsanız, birim maliyeti düşüremezsiniz, ucuza satamazsınız demek bu…Yoksa elbette ki sekülerizm ve milliyetçilik çizgi romanımızı epeyce etkiliyor, her zaman modernliğin savunusunu yapıyorlar. Otuzlu yıllarda Amerikan çizgi romanlarının Türkleştirilmesinde veya 27 Mayıs sonrası sol milliyetçi rüzgârda tür epeyce faal ve pragmatik biçimde kullanılıyor.

Çizgi roman ve manga okurluğunun uluslararası alanda kazandığı ivme son zamanlarda dikkat çekiyor. Tarihsel olarak ülkemizde de zaman zaman tür popüler olmuş. Yeniden yazım ve adaptasyonlar odağında çizgi romanların bir dönem bir kültürel aktarım aracı işlevi yüklendiğini söylemek dahi mümkün. Yerli ve milli çizgi roman denemeleri de var. Estetik yönü, aksiyonu, özgün/taklit çizgisi ya da birçok şey konuşulabilir ama sizce bize özgü bir çizgi roman mümkün mü? Çalışmalarınızda söz konusu denemelerden bahsediyorsunuz ama bir de Çocuk Yazını okurları için hangilerini anmak istersiniz? Belki çizerlerden de söz edebilirsiniz.

Bize özgü bir çizgi romandan söz edebiliriz ama bu, çocuklara yönelik bir şey değil. Bizim çizgi romanımız genel olarak komik çizgili, underground eğilimli, argoyu bilen, sosyal hayata muhalefet eden anlatılardan oluşuyor. Gırgır etkisinde bir yoğunlaşmadan söz etmemiz gerekiyor yani. Mizah dergilerimiz çeyrek asra yakın bir süre her hafta toplamda beş yüz binin üzerinde satıyordu ve bu dergiler aynı zamanda çizgi roman mecralarıydı. Gırgır öncesinde çıkmış ve popüler olmuş tarihi çizgi romanlarımız yok değil ama hemen hepsi uzun ömürlerine rağmen yayın serüvenleri gazetelerle sınırlı olan, sayılı dergi serüvenleri yaşayan çalışmalar. Ben, estetik ve edebi farklılık olarak özgün işlerimizin İlban Ertem, Engin Ergönültaş, Suat Gönülay gibi isimlerle Oğuz Aral sonrası dönemde çıktığını düşünüyorum. Onların üretimlerinin hikâye olarak hâlen bir değerleri var bana kalırsa…

Okurluk ediminde gündelik hayattan kaçış, bir sığınma alanı olarak değil de güç ve iktidar ilişkisi bağlamında politik bir alanda hesaplaşmaların temsili gibi farklı okuma pratiklerine açılabilecek çizgi romanlardan söz edebilir miyiz? Alternatif bir direniş olarak da türü yorumlamak mümkün mü?

Bunun en iyi örnekleri grafik romanlardan çıkıyor demek gerekiyor. Çizgi romanlar, geleneksel anlamda bir kahramanın, daha ziyade muktedir bir erkeğin kötülere galebe çalmasını anlatır. Kıyametvari finalleri vardır, bağırarak konuşan, ünlem işaretli cümleler kuran tiplemeleri izleriz. Ne dersek diyelim, serüven edebiyatının içinde dolanan anlatılardır bunlar. Grafik romansa, tam da bu mantığa tepkidir, insani bir mesele anlatır, otobiyografik nitelikler, aile tarihi, zaaflar, yenilgiler resmedilir.  Grafik romanda endüstriyel kodlar, her şeye gücü yeten kahramanlar ya da klişe bir düalizm yoktur. Çoksatar kitap olmak, bir mantığı gerektirir, içeriği ta baştan belirler, satar ya da satmaz o ayrı bir şeydir. Grafik romanlar bu bakımdan bir tepkidir ve zaten o refleks, edebi bir dilin taşıyıcısı olmayı gerektirir.

Türk ve dünya klasiklerinin çizgi romana uyarlandığı bir akım da mevcut. Estetik özerklik ve çizgi roman estetiği özelinde bu örnekler nasıl değerlendirilebilir?

Yakın döneme kadar uyarlamalar için nitelikli demek yanlış olurdu, iyi senaristlerin ve iyi çizerlerin elinden çıkmıyordu. Uyarlanan romanın isminin sattıracağı düşünülüyordu, ayrıca bir maharet aranmıyordu. Çizgi romanlar gazete bayiilerinden çıkıp kitabevlerine girdiğinden, oranın bir parçası olduğundan beri mecraya uygun uyarlamalar yapılıyor demek gerekiyor. Diğer yandan çizgi romanın edebiyatı ve asıl yüksek sanatı sevdirmeye yarayan bir aracı/bir araç gibi görülmesinden hoşlanmıyorum. Çizgi roman başka bir tür ve evet, edebiyat değil, yanlış da anlaşılıyor, sinemaya da benzetilir, hayır o da değil. Ardışıklığı, görsel dili ve kurgusu, anlatım biçimiyle başka imkânları olan yenilikçi bir anlatım türü.

Son olarak Çocuk Yazını’nın bu dosyasında sorduğu temel soruyu size yöneltelim, çizgi roman çocuk edebiyatının nesi olur? Çocuğa göre çizgi romanı ayırt eden özellikler sizce var mı?

Çizgi roman, çocuk edebiyatının akrabasıdır diyeceğim ama bence en çok bir yol arkadaşı olabilir, coşkun enerjisi, yakınlık kuran esprili dili ve serüvenci doğasıyla meydan okumayı öğreten geveze bir hempadır.

Çocuk Yazını ile konuştuk...

link

1 yorum:

  1. Yorumunu silen arkadaşa...yakın dönem üretimlerinden özellikle bahsetmedim, çünkü jüri üyeliği yapıyorum ve korumam gereken bir mesafem olduğuna inanıyorum. Böyleyken böyle

    YanıtlaSil