Pazar, Ocak 09, 2022

Memleket mizahının imtihanları (2)

Mizah, siyaset ve rejim kadar teknolojik dönüşümden de etkilenir. Sözlü kültürden yazılı kültüre geçmek bir teknolojik dönüşüm ama son yarım asırda yaşanan dönüşümden söz edeceğim. Türkiye’de altmışlı yıllara kadar mevcut matbaa teknolojileri nedeniyle bir derginin çok basılması pek mümkün değildi, en iyi satan dergiler bile yirmi bin civarında satılıyordu. Karayolları yeterince gelişmediği için dergiler gazeteler dağıtılamıyor ve daha çok İstanbul’da tüketiliyordu. Ne zaman ki, karayolları yaygınlaştı, yeni matbaa teknolojileri ülkeye girdi ve kimi gazeteler milyona yakın basılıp satılmaya başladı, popüler kültürümüz topyekün değişti. Yeşilçam, gazinolar, plak sektörü hep bu arada büyüdüler, Gırgır da bu dönemin bir sonucuydu.

Gırgır’la birlikte mizah dergiciliğimiz yetmişli yıllardan başlayarak bir yirmi yıl kadar süren çok satar olduğu bir dönem yaşıyor, gazetecilik ve dergicilik tarihimizin patlama yaptığı, nicel ve nitelik olarak çeşitlilik gösterdiği bir evre bu. Gırgır, Fırt ve Çarşaf, Türkiye’nin en çok satan gazete grupları tarafından dağıtılıyor ve satılıyorlardı. Bugün bu dönem nasıl hatırlanıyor diye bir ara soru soralım. Garip bir nostalji ve başarı hikayesi anlatma arzusuyla, bu dergilerin patronları ve ticari bağlantıları hiç akla gelmiyor, kendi başlarına çıkmışlar ve rejime gösterdikleri dirençli muhaliflikle varolmuşlar gibi betimleniyorlar. Bunları herhangi bir satış başarısını azımsamak niyetiyle yazmıyorum. Nostaljiyi de popüler kültür üretir demek istiyorum.

Bu dönem, bir başka teknolojik yenilenmeyle, özel televizyonların sayıca artıp, sansürün gevşediği doksanlı yılların başında sonlandı. Mizah dergilerinin mizahı televizyona taşınmış, işlevlerini yitirmişlerdi. Sonra ne oldu, televizyonda anlatılamayan mizahı yapabilen, öncesinde kapandı kapanacak gibi duran LeMan çok satar bir dergiye dönüştü. Mecra yine değişmişti. Mizah, artık televizyondaydı ve TRT sansüründen-devlet müdahalesinden kurtulmuştu. Levent Kırca, ekrandan nah işareti yaparken herkes çok gülüyordu ama Gırgır’ın beyazcamda nefes alıp verdiğinin farkındalar mıydı emin değilim. Televizyonların gelişiyle medyanın başkalaşacağını fark eden Haldun Simavi Gırgır’ı, çok sattığı ve iyi para ettiği bir zamanda elinden çıkarıverdi. Mevcut siyasi iklim nedeniyle bu satış genellikle romantize edilerek kapitalizmin muhalif bir yayını susturması olarak yorumlandı. Oğuz Aral başka dergiler çıkarttı, birlikte çalıştığı pek çok üretici de denedi bunu. Sahiden çok dergi çıktı ama hemen hepsi kısa ömürlü oldular. Çünkü popüler kültür ve mizah artık dergilerde değil, televizyonda, hatta tekrar yükselişe geçen yerli sinemada yaşıyordu.

Yirmi yıl önce yine bir teknolojik yenilenme olan internetle birlikte mizah ve mecra bir kez daha değişti, herkesin yorumcu, gazeteci, yayıncı, mizahçı olabildiği sosyal medya geleneksel yazılı basına ağır bir hasar verdi. Devletin kimin nasıl yazıp çizeceğini belirlediği, ödül ve ceza verdiği, yazar ve temsilcilerini seçtiği dönemlerin yerini, eski ile yeninin birarada yaşadığı, esprinin ve sözün çarçabuk epridiği, herkesin kolayca beğenilip kıyasıya eleştirildiği kaotik bir ortam aldı demek daha doğru. Gerçek ile şayianın, trajedi ile mizahın, yalan ile esprinin, cool ile uncolluğun, öfke ile gösterinin karıştığı, iç içe geçtiği başka bir mediumla yaşıyoruz artık.

Tezat içeren bir iki örnek vereyim. Komedi dizileriyle ünlü BBC, siyaseten doğruluk tartışmalarından usandığı için kurum olarak komedi dizisi yapmaktan vazgeçti. Kadınlarla, azınlıklarla ilgili espriler artık kolayca zikredilemiyor. Şöyle anlatalım, herkesin bir efsane olarak hatırladığı Gırgır, bugün o kapaklarıyla yayımlanamazdı. Cinsiyetçi, maşist, şoven ve ırkçı bulunur, her kapağı için yayın yönetmeni Oğuz Aral açıklama yapmak zorunda kalırdı. Buna karşın, örneğin twitterda geçmişteki örnekleriyle kıyaslanamayacak ölçüde ofansif mizah örnekleri kendine yer buluyor, geleneksel ahlakı zorlayan espriler yapılabiliyor. Hep verdiğim bir örnektir, 1978 yılında Mikrop mizah dergisi kırk bin satıyordu, az sattığı için kapanmıştı. En azından gerekçelerden biriydi, benzerleri beş altı misli yükseklikte tirajlara sahipti. Günümüz mizah dergilerinin tamamı Mikrop kadar satmıyor ama yayına devam ediyorlar. Bilemiyorum, belki bugün Gırgır’dan daha çok konuşuluyor olabilirler, onbinlerce paylaşılan karikatürlere rastlıyoruz mesela.  Mizahın iyileştiriciliği veya saldırganlığı diye sabitlenecek bir tanımı olamayacağına sosyal medya kullanıcıları her gün şahit oluyorlar.

Yazının başından beri mizahın ele avuca sığamadığını anlatmaya çalışıyorum, mizah, popüler kültürün içinde yaşayan bir anlatım aracı, içine girdiği mecranın biçim ve beklentilerine göre nefes alıp veriyor. Devlet ve kapitalist piyasa onu yine kontrol etmeye ve yönlendirmeye çalışıyor ama kimse espriyi nasıl satacağını, mizahı nasıl sansürleyeceğini veya nasıl vergilendireceğini bilmiyor, o tuhaflıkla sürükleniyoruz. Ve şurası çok açık ki başka bir miladın kıyısındayız, mizah yeni bir araca biniyor, olup biten bu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder