Radyodan çıkan hanende. Aşkı, çocuğu, şehri,
alışkanlıkları, tedirginliği… Fahrettin Aslan, gelip ikna etmese, Maksim’e
çıkarmasa... Zamanı ikiye böldü Behiye. Otuzunda şöhret, otuzunda platin sarısı
boya. Yeşilçam’ın ve gazinoların sesi oldu, Türkiye’nin sevdiği şarkı. Geride
Ankara, bestekâr eski bir koca ve tek çocuk. Keder taciri, fiks menü ve
belleksizdi İstanbul. Yakarak ve yanarak geçti Behiye. Zarif ve pençeli.
Erkekler, evlilikler, son moda şarkılar. Bazen nevzuhur, bazen sakil bir retro
ama her zaman sıcak bir saat. Gözyaşı dolu şarkısı, sazı. Behiye Aksoy, efkârlı
rakı kadehi. Müzeyyen Senar’ın gramofonu.
yazınızdan sonra şu programı izledim.
YanıtlaSilmüzikleri ile akşamım keyiflendi.
https://www.youtube.com/watch?v=BHzy40pJwsM
Ruhu şad olsun
YanıtlaSil