Şu soruyla sık karşılaşıyorum, "çizgi roman ölüyor mu?" veya ne yapmalı da çizgi roman "ölmekten kurtulur?". Niye ölsün diye başlıyorum cevabıma, bu bir anlatım biçimi, derdini ve hikayesini anlatmak isteyenler "kıyamete kadar" çizgi romanı bir araç olarak kullanmayı sürdürecekler...Üstelik, diyelim bugün bir şey oldu ve hiç üretilmeyecek bile olsa yüzbinlerce okunacak çizgi roman var, okuyabiliriz. Çocukluğumuza ve kaybolup giden bir sanata "hadi gel" birlikte ağıt yakalım canım benim demek istiyorlar sanki. Üzerinde hemfikir olacağımız, uzlaşabileceğimiz bir çocukluk hatırası da yok ayrıca... Aynı mahallede bile büyüsek, hepimiz başka yerinden hatırlıyoruz olup bitenleri...
Yok, endüstriyel bir sorunsa, o benim sorunum değil... Örümcek Adam'ın satıp satmaması benim derdim olamaz. Hadi diyelim ben "tarihçisiyim", endüstrinin gelişimini izlerim, kayıt altına alırım ama bir şeye ah vah edeceksem, tek başına iş üreten bir grafik romancının hayal kırıklığına daha fazla üzülürüm... Yok, üreticisi olarak bana soruluyorsa, hikaye anlatmak için her zaman bir yol bulurum, buldum da...(...) Siz bunlara kapılmayın, üretirseniz, üretmeyi bırakmazsanız mutlaka karşılığını alırsınız. bakmayın siz, pozunu çok yapıyorlar, çalışmak kolay değil, onu pek yapmıyoruz.
Y e n i ü r e t i c i l e r
Elbette, üreticisi sayısında bir azalma var, yetenekli insanların para kazanabileceği yeni araçlar var çünkü.... veya çocuklar için çizgi roman artık temel bir eğlence değil... çocuklar eskisi kadar çok "çizgi romancı" olmak istemiyorlar. Üretici sayısının azalması "sanat" olarak itibarı düşüren bir neden olamaz ama...
P o p ü l e r k ü l t ü r i ç i n d e
(...) Çizgi roman, popüler kültürün bir parçasıydı, artık eskisi kadar değil... bir tarihi ve folkloru var ama...bu gücünü mazisinden alıyor... Yeni bir ikon üretebilmesi imkansız... Hikayeler evreninde dijital platformlar, televizyon ve sinemanın yanında... etkiden konuştuğumuz için söylüyorum, esamisi okunamaz. Çizgi romanlar bin ya da bin beş yüz basılıyor, altı yüz adet basılanlar bile var artık. Sinema etkisiyle altı yedi bin satılan yabancı çizgi romanlar varmış. On beş bin satsa ne olur ki... 1970'lerde kırk bin satan dergiler az satılıyor diye kapanırdı. Mizah dergilerimizin hepsini toplasak yirmi bin satılıyor mu emin değilim, sanmıyorum. Bir etkileri var ama telife dönüşebilecek bir etki değil bu... Rağbet olmazsa telif de olmuyor, konuşulmuyor da... İnsanlar, sorarsanız popüler olanı eleştirirler ama döner dolaşır, konuşulur olanı konuşmak isterler...
O r i j i n a l l e r
(....) çizgi romanın eskisi gibi üretilmiyor, bilgisayar daha fazla işin içinde ama çizim sayfalarının koleksiyon ve sergi değeri yükseldi... İnsanlar tek ve biricik olan orijinal sayfayı satın alıyorlar... Yani geleneksel olan bitmez ve parayla olan ilişkisi nedeniyle değerli olmayı sürdürür. Sırf bu satış için sınırlı sayıda sayfa geleneksel olarak da çiziliyor. (...)
N o s t a l j i
(...) Dünya kadar insan halen üretiyor, sen çocukken okumuşsun, şimdi yaşlı adam gibi, nostaljiyle bize bir maziden bahsedip "bitti bu iş" filan diyorsun... Üretenlere saygısızlık filan demeyeceğim, senin beğenin veya seninle aynı fikirde olanların beğenisi... çizgi roman için bir ölçüt olamaz. Çok şükür olamaz. Dünya kadar farklı anlayış var bu işin içinde. Sen okumuyorsun diye okunmuyor diye düşünmek nasıl bir mantık anlamıyorum. (...) bakın bu da aynı şey, eskisi gibi çizilmiyor demek, eskisi gibi yazılmıyor demek... elli yıl önceki hikayelerle ilerlemek mümkün değil ki... akıl hala çocuklukta... sen o çizgi romanı okurken annen içerden gelip "dersine çalışsana evladım" diyecek sanıyorlar. (...) Popüler kültürün işleyişini düşünün, yeni gelmesi lazım bize, nostalji deniyor ya, o da revize edilen ve güne uyarlanan bir şeydir, nostalji dahi güne uyarlanmazsa yaşayamaz.
G r a f i k R o m a n
(...) Grafik roman, yeni bir yön, çizgi roman için yeni bir anlatım biçimi... Edebiyata yakın bir dili var, bu bence çizgi romanın dergiden kitap formatına geçmesiyle de ilgili işlevsel bir yenilik... Biz çok farkında değiliz ama Batı Avrupa'da feministler grafik romanı tür olarak çok sahiplendiler, bir ifade ve tepki aracı olarak sahiden iyi kullanıyorlar (...) Hayır, karıştırılıyor, İngilizcesiyle biri comics diğeri graphic novel... bizse o Amerikan icadının milli şuurumuza tehlike yaratmasını istemediğimizden, onu ta en baştan edebiyata-romana yaklaştırmak istemiş, benzetmiş, iliştirmişiz... yani biz çizgi roman derken, daha öncesinde resimli roman derken "comics" demek istiyoruz...
U n d e r g r o u n d
Underground çizgi roman da tür olarak bir alternatifti... ve bence bizim çizgi romanımızın bu konuda da bir geçmişi vardı. Ama muhafazakar bir dönemdeyiz, nasıl desem, sahaflarda içki masası resimleri çok satıyor, neden çünkü, kaybolur gibi oldu, büyük şehirler dışında içkili lokantalar yok oldular. Mevcut sansür koşulları nedeniyle diyelim Lombak tarzı öyküleri yeniden görebilmek artık o kadar kolay değil... Politically correct de değil... (...)
M i n i m a l i ş l e r
(...) Öngörüde bulunmak zor, içinde bulunduğumuz kültürel iklim, insanların otobiyografik hikayeler anlatmasını teşvik etmiyor, siyaseten hep bir "ağır" şey oluyor ve tepki veriyoruz,vermek zorunda kalıyoruz, hep daha büyük bir mesele var, kendimizi kolay ifade edemiyoruz. Yani bu hengamede minimal işlerin çıkması çok zor...daha bağıran hikayeler olur ama...oluyor da zaten...
E s k i l e r
(...) Kim ilginçti, hep söylüyorum aslında... Engin Ergönültaş ilginçti, İlban Ertem hakeza... Suat Gönülay yine öyleydi...Üçü de çok güzel hikayeler bıraktılar bize... Ben nasıl desem, bu konularda bir oburum, ararım, eskilere bakıyorum, bir kaç ay önce Suavi Süalp topladım, okudum, biraz dönem ruhuna bakmaya çalışıyorum... Galiba diyorum, senaryo işlerim bittikten sonra yazacaklarımı istifliyorum.
S e n a r y o i ş l e r i m
(...) Benim çizgi romanla ilgim, kitaplarım, grafik romanlarım filan senaryo işlerimde bana bir öncelik, bana bir kolaylık filan sağlamadı. Editörlüğüm veya akademisyenliğim de öyle... Başka başka çevreler bunlar... Yüksek bir rekabet var, senaryoya bakıyorlar, piyasa ölçüleriyle iyiyse, ilginçse, uygunsa seninle ilgileniyorlar. Yani ben editörmüşüm, kitaplarım varmış falan bunlar laftır, sahiden kimse ilgilenmez, kimse geçmişe bakmaz, çoğu insan yaptığım herhangi bir işi okumuş değildir. Hadi takdir edildim ve itibar gördüm diyelim, dün yok ki, aslolan bugün ve işin kendisi... yeniden ve yeniden bir kavga veriyorsunuz.
[2019 yılında Hacettepe ve Başkent Üniversitesinde yaptığım konuşmalardan, kayıtları deşifre eden Deniz'e (K. Yiğit) teşekkürler. Metni konuşma havasını bozmadan küçük düzeltmeler yaptım ve ara başlıklar ekledim]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder