1989 öncesinde sağcı gazetelerde komünizmi
eleştiren fıkralar kullanılırdı. Bizim evde bir kitabı olduğu için Şinasi Nahit
Berker’i hatırlıyorum, sıkça diline dolardı, hakeza Hasan Pulur ve Rauf Tamer…
O fıkraların gayesi düşmanın düzenini hicvetmekti, ince bir çizgidir, asla ve kat’a
komikleştirmeye çalışılmıyordu mesela. Komikleştirmek, neyi amaçlarsanız
amaçlayın işin içine bir sevimlilik katar çünkü…
O fıkralardan birini anlatarak örneklendireyim: Halk
tarafından sevilen bir politbüro üyesi, her ne olduysa artık, yönetim
tarafından azledilir. Çoğunluğunu üniversiteli gençlerin oluşturduğu büyük bir
kalabalık politbüro önünde toplanarak kararı protesto ederler. Yaşlı bir üye,
kalabalığın önüne çıkarak ortalığı sakinleştirmeye, durumu açıklamaya çalışır:
“Biliyorum kızgınsınız ama inanın başka bir çaremiz yoktu, onu görevden almamak
için elimizden geleni yaptık. Ne yaptıysak olmadı… İnanın bu karara o zorladı
bizi.” Kızgın kalabalık nasıl, n’oldu diye sorunca yaşlı üye devam eder: “Çok
değil, size sadece üç vakasını anlatacağım, bir gün çeşitli bölgelerden
yoldaşlar dertlerini, isteklerini anlatmak üzere ziyaretimize gelmişlerdi. Yoldaş
onlarla konuşurken, inanın hiç gereği yokken, bir rüyasını anlatmaya başladı.
İşte rüyasında tereyağından oluşan bir dağın üstüne oturmuş Tanrı’yla
konuşuyormuş. Neyse ziyaretçiler gidince bir kenara çekip hatırlattık. Yoldaş,
ne yaptın öyle tanrı filan dedin? Tanrı var mı ki dedik. Bize tereyağı var mı
ki dedi. Bir gün evine gittik. Duvarında önemli büyüklerimizin resimleri asılı.
Bir baktık Dubçek’in resmi de var. Yoldaş niye astın bu pezevengin resmini
dedik. Hangisini diye sordu. Ve nihayetinde son toplantımıza katılmadı. Yoldaş
son toplantıya niye katılmadın dedik. Son olduğunu bilseydim katılırdım dedi.
Ve dayanamayıp onu görevden aldık.”
Dikkat ederseniz, azledilen politbüro üyesinin cevapları uyumsuz ve beklenmedik... Bizi de (güldüysek eğer) bu
güldürüyor… Gülmeyebiliriz de… Fıkra muhalif ve iktidara yönelik bir eleştiri içeriyor, Politbüroya
inanıyor ve güveniyorsak bize hiç komik gelmeyebilir… Bir duvarda görmüştüm, üç
hilalin altında "Cevap Türklük!” sloganı yazılıydı. Hemen altındaysa başka
bir renk ve kalemle ek yapılmıştı: “Soru Neydi?”. Ben bu ironiye gülmüştüm ama
mutlaka kızan olmuştur. İnsan her
uyumsuzluğa ya da her komik olarak sunulana gülmeyebilir. Hatta herkesin
güldüğü bir şey bizi rahatsız edebilir.
Yaşadığımız dönemi ve memleketin içinde bulunduğu
yarılmayı düşünün, iki ayrı taraf var ve taraflar birbirine gülmüyorlar. Bir
taraf için nemrut ve sevimsiz gelen biri, taraftarları için sempatik ve
esprili görülüyor…
İlk fırsatta gülmenin intikamcı yönünü yazacağım.
Selamlar blogunuzu takipteyim sizde blogumu takip edip son yazıma yorum yazarsanız çok ama çok mutlu olurum :)
YanıtlaSilMerhaba, ilgilenenler olabilir diyerek ben blog adresiniz yazayım, ilginiz için teşekkür eder, kolaylıklar dilerim
YanıtlaSilhttps://canuzunyol.blogspot.com/