Dormen, garip bir şey yapmış, tiyatrodan gelme bir alışkanlıkla, bütün hikayeyi, kısa flashbackler dışında evin salonunda geçirmiş. Komiserimiz, cinayeti araştırdıkça, salondaki fotoğrafa aşık oluyor, evden bir türlü gidemiyor, orada sabahlamaya, hafif hafif içmeye dahi başlıyor. İyi anlatılamamış olsa da enteresan...
Derken, kız bir gece ortaya çıkıyor, meğer ölmemiş, meğer ölen bir başka manken arkadaşıymış... Resme aşık olan sarhoş komiserimiz onu kanlı canlı karşısında görünce hayal gördüğünü sanıyor, arkadaşı onu görünce düşüp bayılıyor, hizmetçi fenalaşıyor vs vs...
Dormen, teatral bir sürpriz yapmakla birlikte finali yükseltememiş, olduramamış... Pek de güçlü olmayan bir öldürme motivasyonu olan bir katil çıkartmış ortaya...
Maksadım, onca yıl sonra "pulp" bir işi "eleştirmek" değil, doğal olarak yüksek bir beklentiyle okumadım kitabı... İlginç yönleri olmakla birlikte kaçırılmış bir hikaye olarak ilgimi çektiği için yazdım bunları...
Hikâye, Otto Preminger'in 1947 tarihli klasiği Laura'dan alınmış.
YanıtlaSilhttps://www.imdb.com/title/tt0037008/
Katkı için teşekkürler, filmi seyredeceğim, ayrıca yazarım...
YanıtlaSilFilmi seyrettim, evet, fazlasıyla benziyor, hatta intihal diyen çıkar ama o kadar "suyunun suyu" olmuş ki, Dormen'e yakışmamış diyip geçelim, "yazan" demese iyiymiş...
YanıtlaSil