Cumartesi, Şubat 15, 2020

Pazarola Hasan Bey



Otuzlu yıllarda gazetelerimizde gündelik hayatı hicveden, ucundan kıyısından olup bitenleri yorumlayan çizgi bantlar yayımlanır olmuştu. Akşam'da Cemal Nadir'in Amcabey'i, galiba Vakit'te Dehri Efendi vardı, Son Posta'da yukarıda bir örneğini gördüğünüz Pazar Ola Hasan Bey... Orhan Ural üretimiydi  ama ilk dönemlerde Necmi Rıza da çizmişti.

Amcabey, bir hayali tipleme, Dehri Efendi ise Hüseyin Rahmi'nin Mürebbiye romanından çıkma yine hayali bir karakter... Pazarola Hasan Bey'e gelince sahiden yaşamış, geçen yüzyılın ilk çeyreğinde İstanbul'un sembollerinden olmuş, kafası vücuduna göre büyük olan bir deli...Bir fıkra kahramanı gibi gazetelerde ve halk arasında konuşuluyor. Çeşitli tuhaflıklar yapıyor, her dediğinde bir keramet aranıyor, keramet arayanlara gülünüyor filan...

Mizahçı ve karikatüristler, bu türden isimleri, sözlü kültürün parçası olmuş kahramanları çizgilerine, dergi ve gazetelerine taşımayı bir alışkanlık olarak uzun yıllar sürdürmüşlerdir. Nasrettin Hoca'yı, Keloğlan'ı, Karagöz'ü tekrar tekrar konu etmeleri biraz bundandır.

İşlevsel tabii, hem bu karakterin popülerliğinden faydalanıyorsun hem de eleştirilerine itibar kazandırarak kendini koruyorsun.

Yukarıdaki görsel Menemen Olayı'ndan sonra çizilmiş (1.1.1931), Pazarola sarıklı bir Hoca'yı yolda çeviriyor, "Hocam, ver şu sarığı bakalım" diyor ve aldığı sarığı "burarak" ipe dönüştürüyor ve "esprisini" patlatıyor: "Eğer inkilaba kastedersen seni bu iple asarım"

Pazarola Hasan, öleli belki beş yıl olmuş, siyasete girer miydi, böyle bir şey der miydi, meczuptu, değildi, neydi, ne değildi o faslı geçelim... dedirtiyorlar demek istiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder