Parisli Bir Burjuvanın Pazar Gezintileri, Maupassant'ın çömezlik döneminde yazdığı "hafif" pazar hikayeleriymiş. Hani daha pek de bilinmezken, denediği ve dikkat çekmek istediği türden işlerden olmalı. Beğenilirse talep göreceğini bilerek yazmış... Eğlenceli hikayeler diyelim... Müşkülpesent, ürkek, müzmin bekar ve yalnız bir memuru Paris çevresinde-kırsalında dolaştırıyor. Dönem mizahının tipik karakteristiğiyle farklı sınıflardan birileriyle karşılaşıyor ve o kontrasttan espri çıkarıyor. Mizahtan çok dil etkileyici... Kıvraklığı, zekası ve oyunbazlığı okutuyor.
Plastik Sanatlarımız 1967, anladığım kadarıyla Ömer Uluç için çıkarılmış özel bir kitap... 1967 yılında Varlık dergisinde aralarında Uluç'un da olduğu çeşitli sanat insanlarının bir "açık oturumu" derlemişler. Kitap iki dilli, diğer yarısı o toplantının İngilizce tercümesi... Konuşulanlarsa altmışlı yılların siyaset algısıyla malul. Tanzimattan bu yana Batılılaşamadık, devlet ne yapmalı, halk bizi anlıyor mu veya anlamalı mı... bir de soyut sanat... O yıllarda hangi dergiyi açsanız, hemen hepsinde konuşulan ortak sorular bunlar... Eğitim sistemimize dahil edilmiş imtihan soruları hatta... Cevabı da yok aslına bakarsanız. Milliyetçi, hafif anti entelektüelist, epeyce de bağıran bir yönü var bu soruların... Katılımcıların kendi aralarında "nezaketle" tartışmalarıysa ilginç... Vesika olarak ayrıca önemli.
80.Yılında Cumhuriyeti Afişleyen Adam İhap Hulusi Görey, bir sergi kitabı-kataloğu gibi... Ender Merter hazırlamış. Grafik sanatımızın, reklamcılık tarihimizin, ilüstrasyon geleneğimizin miladı sayılması gereken İhap Hulusi'nin çalışmalarından örneklerle derlenmiş... Sahafiye olarak aldım-buldum. Metin zayıf, ayrıntılı bir analiz ve tarihsel perspektif içermiyor. Ancak bir başlangıç noktası sayılabilir. İhap Hulusi'nin dünyası, seçkinciliği, reklam algısı, "resmi" istifleme biçimi daha ayrıntılı incelenmeye muhtaç. Modernliği ve sonradan eskimesi de grafik sanatlarımız açısından önemli.
Soytarı Aşık, anlaşıldığı kadarıyla 14 Şubat için hazırlanmış bir Gaiman hikayesi. Adamın bu esnaf tarafını hiç sevmiyorum ama anlattığı hikaye güzel. Çizimlerse, nasıl desem, bu kadar "fotoğraf" olan işlerden artık hazzetmiyorum, estetik olarak anlamsız buluyorum. Daha çok çizgi, daha çok çini ve ardışık bir akışkanlık bekliyorum.
Fare ile Dağ, Gramsci'nin karısına yazdığı bir mektupta bahsettiği masaldan ilham alarak resimlendirilmiş. Masal, "iyilik isteyen iyilik yapmalıdır" gibi bir fikre dayanıyor. Herkesin birer birer yaptığı iyilikle sonunda dünyanın değiştiğine şahit oluyoruz. Gramsci söz konusu olunca insan ayrıca dikkat kesiliyor.
Cahil, Ferit Edgü'nün cahillikle ilgili söz ve deyişlerinden-aforizmalarından oluşuyor. Her zaman parlak değil ama kibir ve zekayı dengeleyen, haliyle tartıştıran tarafları da var. Zihin açıyor.
Bibliyomani, Flaubert'in henüz 14 yaşındayken yazdığı bir hikaye. Borges'in seveceği türden bir sahafı, bir kitap tutkununun "elde etme" arzusunu anlatıyor. İyi başlayan, iyi yavaşlayamayan, finaliyle şaşırtmak isteyen bir hikaye. Gazete okuru mu düşünülmüş filan derken Ayberk'in sonsözünden anlıyoruz ki gerçek bir olaya dayanıyormuş meğer. Final, en baştan belliymiş, Flaubert öncesini yazmış. Hikayeyi okurken Flaubert'in en sevdiğim Fransız olduğunu düşündüm, evet, öyle, kesin kararım. Mary Shelley'in
Ölümlü Ölümsüz hikayesi de bir Borges seçkisine girebilir... Bir ölümsüzün aşk hikayesini anlatıyor, türe ilham veren öncü anlatılardan. Siz ölümsüzsünüz aşık olduğunuz kadın yaşlanıyor. Ne dram! Diğer yandan arada Shelley bunu hep yapar, hikayede bir savrulma var, boşa harcanmış bir enerji, vardığı yer itibarıyla gereksiz duran bir bölüm filan... Albümü, öyküden çok Maria Brzozwska resimlediği için aldım. Tasarımları güzel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder