Cumartesi, Aralık 21, 2019

Nefretin Bitmeyen Açlığı (2)


1927'de genç bir Yahudi kadın öldürülüyor ve teferruatını ayrıntılı olarak bilmiyorum ama Yahudi cemaati bu cinayeti ve sonrasında yaşananları protesto ediyor, "Adalet İstiyoruz" diye bağırarak gösteriler yapıyorlar. 

Aşağıdaki yazı -hikaye Akbaba'dan, haliyle gösterileri ve adalet isteğini millici bir refleksle hicvediyor. İlginç olan, hikayenin yazarının "seciyesi bozuk" bulunarak Ankara'ya ve Anadolu'ya, milli mücadeleye geçişine izin verilmeyen Yusuf Ziya olması... 

Okurken yaşadığımız hayatın çok değişmediğini de görüyorsunuz... 


Uzun yıllar İstanbul'dan uzak yaşamış bir dostumla Galata'dan geçiyorduk. Ansızın, bir ecnebi bankasının kapısından karşımıza o çıkıverdi:
Ooo... Maşalla, maşalla... Ne var ne yok bakalım?
İyilik... Sizde?
Koltuğundaki kat kat banknotları evlat gibi sinesine basarak kahkaha attı:
Bizde ne olacak?... Parasızlık!...
O sağa yürüdü, biz sola saptık. Arkadaşım sordu:
Kim bu fakir adam?
Meşhur bir Yahudi zengini!...
Üç adım ileride, koltuk değneklerine dayanmış tramvay bekliyordu. Beni görünce fersiz gözlerinin içinde, kansız dudaklarında bir tebessüm büyüdü. Hatırını sordum:
Nasılsınız efendim?...
Boynunu büktü, avuçlarını açtı:
İşte, dedi, gördüğünüz gibi!..
Arkadaşım kulağıma fısıldadı:
Kim bu zat?
Yüzbaşı Ahmed Bey... İstiklal harbinde bir bacağını kaybetti. Şimdi mütekaid... Ailesi de çok kalabalıktır!..

Ada vapurundayız... Beyaz sakallı, üstü başı tertemiz bir zat karşımda ayakta duruyor. Biraz sıkıştık, küçük bir yer açıldı:
Buyurunuz beyefendi...
Kemal-i edeple teşekkür etti ve oturmadı:
Bendeniz alt kamarada yer bulurum efendim, dedi, rahatsız olmayınız...
İki dakika sonra, iskeleyi sarsarak, kadınlara çarparak çil yüzlü, çini gözlü, ağzı kalabalık iki Yahudi oğlanı geldi, iri vücutlarını kucaklarımıza devirerek demin ihtiyar efendinin oturmaya teeddüb ettiği küçücük yere geçti...
Adaya gelinceye kadar, mütemadiyen fıstık yediler, para saydılar, ıslık çaldılar, kahkaha attılar...

Nizam yolundayız... Arkadaşım soruyor:
Şu beyaz köşkte kim oturuyor?
Bir Yahudi zengini!...
Şu saray yavrusunda?
Bir Yahudi tüccar!...
Aman, bu ne cici şey... Kuş kafesi gibi...
Bir Yahudi bankerinindir!...
Ya şu, karşısındaki?
Bir Yahudi kitapçının!...
Arkadaşım birden irkildi:
A... Olmadı... Bu eski kulübenin burada işi ne?
Kolundan tutup çektim:
Gel, dedim... Onda da ben oturuyorum!...

Ertesi gün Şişhane karakolunun önünden geçiyorduk... Uzaktan bir kalabalık sökün etti. Bir kalabalık ki, yuvarlandıkça büyüyen bir çığ gibi, her adımda çoğalıyor!
Genç bir Yahudi kızının tabutunu taşıyan bu azgın kalabalık, tramvayları zorla durduruyor, şoförleri dövüyor, polislere çatıyor ve mütareke günlerinde düşman ordularını alkışlayan o çıngıraklı sesiyle bağırıyor:
Adalet isteriz!:
Gözümün önünden bir anda, Galata'da rast geldiğim, koltukları banknot dolu Yahudi ile İstiklal Harbinde bacağını kaybeden yüzbaşı, vapurdaki o ihtiyar Türk efendisi ile o Yahudi oğlanları, adadaki beyaz köşklerle siyah kulübeler geçti ve ben de bağırdım:
Adalet isteriz!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder