Perşembe, Kasım 07, 2019

Devam


Dün yazdığım yazıya bir hararet oldu, ölçüsüz şeyler duydum, nezaketle de uyarıldım. Hal bu olunca daha açıklayıcı olmam gerektiğini anladım diyelim. Özetliyorum, kırmızılar duyduklarım...

Bu insanlara nasıl acırsın...
Mesele acımak ya da acımamak değil ki... Yaşlı ya da genç olması veya benim onlarla hemfikir olup olmamam da değil.

Sen kimsin-Ben kimim
Başka türlüsünü bilmediğimiz için mutlaka hislerimizle konuşuyoruz ve tartışma mutlaka kim olduğumuza, geçmişimize, çalıştığımız yerlere, yapıp ettiklerimize, taraflarla ilişkimize geliyor, getiriliyor. Hadi yazarken neyse de, konuşurken, illet olmama rağmen, ben de bu tuzağa düşüyorum. Birdenbire hayatımda Taraf gazetesi okumadım, satın almadım, yok Nazlı Ilıcak okudum-okumadım derken buluyorum kendimi. Halbuki kim olduğumuzun, ne kadar acı çektiğimizin, ne kadar mağdur olduğumuzun ilgisi yok diyemem ama ortak doğru arıyorsak... bizi yasa koyucu yapmıyor.

Ben haklıyım, onlar haksız...
Dünyaya ben haklıyım diye bakılamaz diyemem, insanlar neye-nasıl baktıklarının farkında olsalar başka türlü düşünecekler zaten... İnsanlar, hep haklı olduklarına ve hep haksızlığa uğradıklarına inanma eğilimindedirler. Hukuk, bu sebeple intikam hissiyle işlemeye meyillidir. Kaos buradan çıkar. Bu kadar çok haklı, bu kadar çok haksız varsa, böyle hissediliyorsa doğru zaman, doğru gerekçe veya doğru ölçü nedir bunu kimse kolayca ölçemez ve bilemez.  İşte o zaman ortak doğrulara ihtiyaç duyulur. Yani zamana, mekana, duruma ve kişiye göre değişmeyen bir doğru... O da modern devletlerde hukuktur.

Ben hukuka inanmıyorum
Peki inanma... Niye inanmıyorsun? Yargı bağımsız değil, hukuk sistemi ve adaletin işleyişi siyasi iktidar tarafından manipüle ediliyor. Tamam, bu bir eleştiriyse,  benimle aynı fikirde olmayan insanlar bu adalet sisteminin mağduru olduğunda onlara verilen cezadan şüphe duymam gerekmiyor mu? Bana nasıl haksızlık yapıldıysa onlara da yapılmış demek değil mi?... Bana yapılınca kötü onlara yapılınca iyi olamaz... Kaos varsa, ki var, intikamı meşrulaştırmadan, doğru ve yanlışla ilgili etraflıca ve mutlaka sakince düşünmemiz ve bir doğru aramamız gerekiyor.

Bizim kimden yana olmamız gerekiyor? 
Bu benim sorum, ceza kesen bir iktidardan mı yoksa o iktidarın tek tek mağduru olmuş insanlardan mı yana olmalıyız? Hangi gerekçeyle hapiste tutuluyor, tutuldu o  insanlar... E hani düşünce suçuna karşıydık? Bu bir ilkeyse, kişilerden, fikri rekabetten azade düşünmemiz ve davranmamız gerekmiyor mu?

2 yorum:

  1. ayşen melik7/11/19 14:16

    Levent Bey,
    Yazdıklarınıza tümüyle katılıyorum.

    Dil ve üslup bazen özden önce gelir. Erdemli olmaya çabalamak gerek. Bunun için nefreti dile kolaylıkla getirememek önemli. Madem sadece fikir -her türlü empozeye rağmen- ve duygumuza sözümüz geçiyor, orayı temiz tutmaya gayret etmeli insan.

    İyi dileklerimle

    YanıtlaSil
  2. Birinden yana olmak. Özgür düşünememenin göstergesi aslında çünkü mutlak doğru ya da yanlış diye bir şey yoktur. Eğer düşünmeyi öğrenebilirsek, sanırım hem yanlışı hem doğruyu birlikte değerlendirebilir ve kendi öznel fikrimize ulaşabiliriz. Mesela birini tanımadan onun hakkında söylenen olumsuz şeylere inanıp kendi fikrimizi boşverip, o kişiyi başkasının gözünden değerlendirme yanlışı gibi.. Bu konu gerçekten derya. Sinirlenmeden konuşabilsek..

    YanıtlaSil