Cuma, Ekim 04, 2019

Hüsran


İnsan, çocukken mutlu olup olmadığını bilemiyor, oyuna devam ediyor. Hayal kırıklıklarıyla karşılaştıkça, mutsuzluğu öğrendikçe, etrafımıza dikkat kesiliyoruz. Doğal bir süreç bu, farkındalık, baş etme, toparlanma, kendini bir başkasının yerine koyma veya merhamet hep öğrenilen şeyler. Hepsi, çocukluktan sonra öğrenilen şeyler. Bu yüzden de çocukluk, en çok nostaljisi yapılan hayat evresi. Hüsransız, dediğim dedik, özgür, sorumsuz, günahsız ve karnavalesk yıllar. Şahane!

Biz, mutlu bir toplum muyuz? Bu memleketin insanları mutlu mu? Kime sorsan mutsuz olduğumuzu söyler, en olumlu cevap bile mutsuzluk yaymak isteyen "düşmanlardan" söz eder, "sen bakma onların entel dantel teneke tıngırtısına, bu millet hizmeti görüyor şu bu..."

Peki öfkeli miyiz? Bu kadar çok bağırdığımıza göre öfkeliyiz. Niye öfkeliyiz? Bence hayatla ilgili beklentilerimiz çok yüksek, fazlasıyla iyimseriz, kendimizi, çevremizi, şehrimizi, takımımızı, partimizi, yazarımızı, şarkımızı, okuduklarımızı, yazdıklarımızı, dinlediklerimizi, bildiklerimizi, çocuğumuzu, kilolarımızı, hayallerimizi haddinden fazla önemsiyor, haddinden fazla büyütüyoruz, beklentilerimizi rasyonalize edemiyor, gerçekçi bakamıyor, sürekli hüsrana uğruyoruz. Hüsrana uğradığımız için öfkeliyiz.

Hüsran, insanın başa çıkamadığı en büyük hastalığı, kanser filan hikaye.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder