Perşembe, Eylül 26, 2019

Bir Bilinçaltı Seyyahı, Hızlı ve Edepsiz




Oğuz Aral, adıyla özdeşleşen, memleketin kolektif hafızasında halen yaşayabilen nadir dergilerden biriyle Gırgır’la hatırlanır. Bir dergiyi herkesin beğenebileceği bir ortalamayla yayınlayabilmek ve bunu yüksek satış başarısıyla sürdürebilmek sahiden maharettir. Aral, Gırgır’la hem mizah dergiciliğinin seyrini değiştirmiş hem de yüzlerce yetenekli çizgi meraklısını meslek sahibi yapmış benzersiz bir editördür. Bugün, geriye dönüp, olmuş bitmiş ve başarı kazanmış bir derginin yaratıcısı hakkında güzelleme yapmak elbette kolay. Günbegün yıllarca akıllara ziyan bir tutkuyla çalışan, çizer yetiştiren, birkaç dergiyi birarada çıkaran bir insanın gayretini, inatçı temposunu anlatmak ise hayli zor. Her biri mizaç olarak birbirinden farklı gençleri yönlendirmiş, çalıştırabilmiş, onlarla birlikte yürüyebilmiş, onları teşvik etmiş ve bunları yaparken de aktüel olanı izlemiş, yeni olanı istemiş birinden söz ediyoruz.

Şöyle bir soru soralım, bir dergi nasıl çok satar? Bir ihtiyaca denk düşerse, o topluma dair genel beğenileri yansıtırsa ve ticari yayın dağıtım ağının içindeyse çok satar. Gırgır, Türkiye’nin en büyük yayın grubuna ve en büyük yayın dağıtım tekeline bağlı bir dergiydi. Çok satması normaldi, Simavi ailesi, Gırgır’dan önce ve sonra, yüzlerce çok satan dergi ve gazete çıkarmıştı. Gırgır’ın başarısıysa, gelip geçici değil, bir long seller olabilmesinde yatıyordu ve bunun tek nedeni, Oğuz Aral’dı. Aslına bakılırsa Aral’ın o güne değin adamakıllı bir dergicilik deneyimi yoktu ve hatta, hiçbir işi sürdürememesiyle, sıkılıp bırakmasıyla, sırra kadem basıp kaybolmasıyla tanınıyordu. Aral’ın çizgi kariyeri, çok sayıda yarım bırakılmış çizgi romanla doluydu.

O zaman şunu soralım, Aral, Gırgır’a ne kattı da dergi bu kadar başarılı oldu? 1972’de çıkmaya başlayan Gırgır öncesinde yirmi yıllık bir çizerlik geçmişi var Aral’ın. Sadece çizerlikle kalmamış, farklı alanlarda kendini var etmeye çalışmış, müzikten tiyatroya, pantomimden sinema oyunculuğuna varıncaya kadar pek çok şey denemiş biri. Güçlü bir egosu var Aral’ın, içinde bulunduğu çizer kuşağının en genci sayılabilir, gazetelerde onlar kadar telif alamıyor, onlar kadar itibar görmüyor yıllarca. Bu kadar iş değiştirmesinde ve farklı sanat mecralarında enerji göstermesinde önemsenmemesinin payı büyük... Tutkusunu ve inatçılığını besleyen bir eksiklik bu… Başka şeyler deniyor, onlardan farklı hikâyeler anlatmak istiyor. Turhan Selçuk’un Abdülcanbaz’ı veya Bedri Koraman’ın Cici Can’ının aksine bir anti-kahraman seçiyor kendine. Dolandırıcı, kumarbaz, yalancı, riyakâr, hazcı, para ve kadın düşkünü birini, Utanmaz Adam’ı anlatmayı tercih ediyor. Mesele karakter de değil sadece, bir farklılık, bir yenilik  var kafasında. Anlattığı serüvene kendini dâhil ederek, çizgi romanı, ahlakı, geleneksel anlatıyı yapıbozumuna uğratabiliyor örneğin. 1959’da çizdiği bir hikâyesinde kahramanı Hayk Mammer, bir türlü cinayetleri çözemiyor, sonra Oğuz Aral bir tip olarak ortaya çıkıp, “ben öldürüyorum da ondan” diye başlıyordu anlatmaya. “Bu hikâyenin yaratıcısı ben olduğum için bulamıyorsun” diye kestirip atıyordu. O yıllar için radikal ve yenilikçi kurcalamalar bunlar, popüler değil marjinal sayılabilecek çıkışlar hatta.

Gırgır nasıl bir başlangıç yapmıştı? İlk tasarımına göre cinselliği kullanan, siyasetle ilişkisini dahi erotizmle kuran bir dergiydi. Kadın açlığını ve cinsel ilişki arzusunu komikleştiren bir mizaha yoğunlaşmıştı. Oğuz Aral’ın derginin sembolü olan iki ayrı çizgi romanı, Utanmaz Adam ve Avanak Avni de bu türden anlatılardı. Öyle ki Utanmaz Adam Şeref’in hikâyedeki yakın arkadaşı olan Korna, Avanak Avni’nin tipik bir benzeriydi. Fiziken sıradan, parasız, dikkat çekici özelliği olmayan, düşük eğitimli, abazan, ortalama birileriydi Korna ve Avni. 80’lerdeki Maganda’nın, 90’lardaki Yurdum İnsan’ının öncüleri gibiydiler. Aral’ın çok değil, on beş yıl önce,  çizdikleri Gırgır’a yeni ve şimdiki zaman hikâyesi gibi gelmişti.

Utanmaz Adam, tipik bir dolandırıcıydı, çalıyor, çırpıyor, zenginleri ve daha büyük hırsızları soyuyor, ele geçirdiği akla hayale sığmayan büyük paraları son kuruşuna kadar harcayarak her defasında sıfırı tüketiyordu. Hayat mottosu “Hayvar, şampanya ve [kadınlar] Pakizeler”di. Anlatının dengesi çaldığı paraları tüketmesiyle bozuluyor, yok yoksul bir halde sürünürken yeni bir serüvene bulaşıyor, yine refaha ve bitimsiz hazcılığını doyuracak bolluğa kavuşmasıyla hikâyesi gelişiyordu. Utanmaz Adam para harcamak için çalıyordu, evi yoktu, kenarda parası, Korna dışında aidiyet duyduğu birileri yoktu, geçmişi umursamıyor, günü yaşıyor, âlemlere dalıyor, elindekileri kadınlara, pahalı yiyecek ve içeceklere yatırıyordu. Çalışmaktan nefret ediyor, zengin muhitlerinde önüne çıkanı kandırarak yaşıyordu. Pozcu ve hilekârdı. Sağcıydı, anarşizandı, doyumsuz ve meraklıydı, her şeyin tadını almak isteyen genç bir ergenden farkı yoktu. Edepsizdi, eğitimin idealleştirdiği geleceğe karşı inançsızdı. İnsanlara güvenmiyordu. Yalan söylerken büyük bir neşe duyuyordu.

Türkiye, 70’li yılarda “piyasa” olarak büyümüş, gündelik hayatın özgürleştiği, kadınların serbestleştiği, şehirlerin metropelleştiği başka bir evreye girmişti. Sadece Simaviler’in gazeteleri iki milyonun üzerinde satıyordu. Gece hayatı, magazini yapılan, görünürleştirilen ve merak edilen bir mecra olmuştu. Müstehcenlik ve mahrem olanın teşhiri tiraj kazandırıyordu. Televizyon yayılıyordu. Gösteriş yapan, sosyeteyi tarumar eden, görünen her şeyi fetheden, hepsinden haz alıp posasını çıkaran Utanmaz Adam, arsız ve röntgenci bu yeni popüler kültüre kolaylıkla dâhil olmuştu. Kadınlara laf atıyor, sarkıntılık ediyor, ahlaksız tekliflerde bulunuyor, para döküyor, kandırıyor ve muhakkak kaçıp gidiyordu. Kimseye ve hiçbir şeye bağlanmadan yaşıyor,  bir bilinçaltı seyyahı gibi bastırılan arzuların kıyılarında geziniyordu.

Hikâyeleri alışık olmadık biçimde hızlıydı. Utanmaz Adam serüveni demek biteviye sürat demekti. O tarihe kadar Türkiye’de hiç bir çizgi roman bu kadar hızlı anlatılmamıştı. Şeref ve Korna, mutlaka kovalanıyor, bir yerden bir başka yere kaçarak gidiyordu. Kavgalar, takipler, patlayan silahlar, büyük paralar, lüks mekânlar, güzel kadınlar ve yolculuk her daim gırlaydı. Kareler arası ardışıklık yoğun bir aksiyon üzerine kuruluydu. Öyle ki Gırgır çizgi romanları yıllarca bu aksiyon modeline uygun biçimde üretildiler. Anlatım dili ve diyaloglar çok yeni değildi ama ünlü senarist Bülent Oran ve mizah yazarı Suavi Süalp’in daha estetize edilmiş bir biçimiydi. Korna’nın her sıfatı ve her fiili “düt”le ya da “Vanki”yle değiştiren (düttür git, dalgamı dütlüyorsun, tadı vankiydi) konuşma dili ilginçti ama benzersiz değildi demek istiyorum. Oğuz Aral, yeniyle mevcut olanı iyi harmanlamıştı. Şarlo estetiğini taşıyan hareket komedisiyle Yeşilçam lafazanlığını birleştirmiş, her şeyiyle olumsuz bir kahramanın serüvenlerine katmıştı. Genç, yerinde duramayan, dizginsiz ve hayâsız bir neşeyi ustaca istiflemişti. Utanmaz Adam, ülke çizgi romanının ve popüler kültürünün başarı kazanmış kötücül ve karnavalesk isyanı, ilk gayrı meşru karakteridir. Kötülüğü aşikârlaştırmasıyla ve yüksek hızlı anlatımıyla sonraki kuşaklara yol açmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder