Salı, Eylül 15, 2020

Yaş hakkı


Çocuk yaşımda "25 yaşıma kadar yaşarsam" derdim, ne çok şey görmüş ve yaşamış olurum. Dün, birisi 50 yaşının "oturmuşluk" yaşı olduğu, insanın ruhen ve madden durulduğunu, o yaşta rahata erdiğini filan söyledi... Dinledim. Öyle olduğunu düşünmüyorum. Halbuki, bana iltifat ediyordu.

Bu sabah, Erdil Yaşaroğlu'nun epey eski bir söyleşisini izledim. Uykusuz çıktığında, Penguen'den ayrılan ekibin arkasından serzenişte bulunmuş, ayrılanları ayrılık için genç veya olgunlaşmamış buluyor olmalı ki, "aileden 20 yaşında ayrılık olur da 12'sinde olmaz" mealinde bir şeyler söylemiş.

Galiba hepimiz yaşanmışlığı önemsiyor ve hayat tecrübemizi gereğinden fazla abartıyoruz.

Hıbır çıktığında Ergün Gündüz 29, Latif Demirci 28 yaşındaydı. Limon çıktığında Tuncay Akgün 30, Mehmet Çağçağ 33 yaşındaydı. Penguen çıktığında Yaşaroğlu 33, Selçuk Erdem 31 yaşındaydı. Penguen'den ayrılanlardan (o yıl) Yiğit Özgür 30, Memo 35, Ersin 26, Oky 35'ti. 

Sözkonusu "12" bir hiyerarşi vurgusu ise doğrusu nezaket içermiyor. Keşke söylenmeseymiş...Ustayı çırağı, iyiyi kötüyü okur tefrik ediyor çünkü...

1986 ya da 87'de Oğuz Aral, Ankara'ya gelmişti. Okurlar, meraklılar etrafını çevirmiştik. Limon çıkmıştı, hemen hepsinin çoluk çocuk olduğunu, ellerine yüzlerine bulaştırıp Gırgır'a geri döneceklerini söylemişti. Yorum yapmadan geçiyorum.

Bazen insanlar yaşlanmaya karar veriyorlar.

Bazıları da hep Abi, Abla olmak istiyorlar. Ve galiba en çok onlar, abilik-ablalık kurumunu besleyip büyütüyorlar. 

"Uzun tarlaya çifte koşmak" diye bir deyim var, yani sonu gelmez bir işe girmek anlamında, konuş konuş bitmez gibi bir şey... Yaşanmışlık, kimseyi daha haklı ve meşru kılmıyor. Tabii ki haberdar olacağız, kulak vereceğiz ama kim ne derse desin, bildiğimizi de okuyacağız. İlla laf edeceksek, illa dostluk edeceksek, hal dostu değil, yol dostu olacağız sanki...

Vaazımız bu kadar, hayırlu günner

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder