Ben heyecanlı bir çocuktum, okula başladığımda sınıfta iki saat boyunca oturmak bana çok zor geliyordu. Maç mı yapıyoruz, çok koşardım, duran adamlar beni kızdırırdı. Mesele koşmak değildi, bir amaca varmak, hem de bir an evvel varmak...Annem, evden çıkarken, akşama ekmek almamı isterdi... Beni bildiği için "acelesi yok, akşam üzeri alırsın" diye eklerdi... O gider gitmez evden çıkıp o ekmeği alırdım. Aklımdan çıkmalıydı. Rahat edemiyordum. Obsesyon derdim eskiden... çok sonraları o iş "hayatımdan çıkmalı" demeye başladım... bir işin bitmemiş olması, sürüncemede kalması beni sahiden yıpratır, uykularımı kaçırırdı, bir türlü başka bir biçimde kuramadım kendimi...
Mesai bitince işi bırakan insanlar gibi olamadım. Yaptığım işlerle ilgili maillere hemen cevap veriyorum mesela... Meşgul müyüm, telefonu açmayabilirsin diyorlar. Bunu asla başaramadım. Hemen açıyorum hemen yazıyorum, geri arıyorum. Bir mesaja geç cevap vermesem de durum değişmiyor, ona aklımdan cevap yazıyorum. Ya da ona cevap yazmadığım için geriliyorum. Sadece bununla kalsa iyi... Uzun uzun hiç tatil yapamadım mesela, iş bitmeden rahat edemedim. Yapamamak da değil sahilde bütün gün oturanlardan biri olamadım. Küçük yaşta çalışmaya alışmaktan olabilir, bir hayatta kalma huzursuzluğu mudur bilemiyorum. Uzun tatili kabullenemiyorum. İçten içe kızıyor ve küçümsüyorum. Dertler de böyle aslında. Ağzımda sakızdır, "ya bu da dert mi, Allah dert vermesin" diyip geçiyorum birilerine... İşe güce bak, boşver bunları... Terapimi bile çalışmakla belirledim. Çalışırsam unuturum dedim...
Kabul ediyorum, zor biriyim. Çevremdekiler de anlamış durumdalar, geçen birisi, bir başkası için "senin onu sevme ihtimalin yok" dedi, nedenini sorunca "adam gevşek" diye açıkladı, güldük tabii de... Doğruydu, adını koyamadığım bir şeydi.
O sebeple, bana benzeyen insanlarla arkadaş oldum ve onlarla çalıştım... Çalışma temposu ve hayat enerjisi benden farklı olan insanlarla çalıştığımda sahiden kötü oluyordum. İşleri son anda yapan insanlar beni net olarak krize sokuyordu. Yavaş konuşan insanlar, lafı uzatanlar, ağır aksak ilerleyenler itiraf ediyorum bende kaçma isteği yaratıyordu. Çok denedim, yavaş ve lakaydi biri benim nabzımı yükseltiyor.
Değiştim mi? Hayır.
Değişmeye çalıştım, denedim ama başaramıyorum.
Nasıl anlatsam, balık tutamam mesela ben... yoga yapamam, satranç oynayamam...Beklemek beni kahreder. Biriyle oturup öyle adam akıllı içemiyorum, demlenemiyorum mesela...Çok az insanla başarabiliyorum bunu. Yavaş olmamı gerektirecek bir yaşamsal faaliyeti esasen yapamıyorum... Yaş ilerledikçe, vakit boşa gidiyor diye de düşünmeye başladım.
Yaşlandıkça hareketler de yavaşlıyor ama zihin o sürati sürdürüyor. Zaten problem kafada süren bir şey...
Bu yavaşlık bahsine devam edeceğim. Bunca yıl kendimi yazarak terapi etmişim... Di mi ama?
Çok güzel anlatmışşsınız.
YanıtlaSil������
YanıtlaSilBende de son 10 yılda gelişti yazdığınız durum. Farklı frekanslarda insanlarla çalışmak çok zorluyor.
YanıtlaSilBen son 20 yildır yavaşlamaya çalışıyorum. Çocukluğumda sakardim bir de üstüne. Aikido taichi yoga yaptım yapıyorun. İşe yarıyor biraz. Önemli olan bu hali sahiplendikçe daha hızlanıyorum. Ve yaşamın ritmine uyamıyorum. Müzisyenim tempoyla barışmak işimin önemli bir bölümü. Bence bir kulüp kuralim bizimgibiler birarada 10dk da balik tutar 5 dk yoga yapariz kimse bizi yargılamaz��
YanıtlaSilAa, ben:)
YanıtlaSilAa, ben:)
YanıtlaSil