- “Bozkır” TV’lerde benzerlerini pek görmediğimiz bir polisiye. Bizdeki polisiyeler daha çok her bölümde bir vakaya odaklanan ve her seferinde yeni bir vakaya geçen yapıda oluyor. Oysa “Bozkır”da tek bir vaka üzerinden ilerliyor hikâye. Biraz nasıl çıktı bu proje, onu konuşalım mı?
Hikâyeler, ister istemez yayın mecrasına göre
biçimleniyor. Bozkır, benim çizgi roman olarak daha önce yazdığım bir
çalışmaydı. O hali de “kara” bir işti. Bürokrasinin, siyasetin ve şimdiki zaman
hallerinin altında ezilen iki polisi anlatıyordum. Sonradan dijital platformu
düşünerek senaryolaştırmıştım. BluTV’ye gönderdim, beğeneceklerini biliyordum.
Çalışmaya başladık. Sekiz bölümdü, on bölüme çıkarmamı istediler. İlk bölümü
tek başıma yazmıştım. Sonraki bölümleri Ali (Demirel) ve Barış (Erdoğan) ile
birlikte yazdım. Çizgi romandan esintiler var ama daha başka bir hikâye
anlattık.
-İnternette yayımlanan
dizilerin bazı özgürlük alanları da oluyor haliyle. Daha ilk sahneden
oyuncuların sigara içtiğini ya da doğal hayatta olduğu gibi küfürlü
konuştuklarını görüyoruz örneğin. Bu ve benzeri özgürlükler sizin işinizi
kolaylaştırdı mı?
Dijitale hikâyeyi nasıl anlatacağımızla ilgili
deneyimimiz yok aslında. Oyuncusu, yönetmeni, senaristi, müzisyeni hepimiz en
baştan öğreniyoruz. TV dizilerinden farklı işler çıkması gerekiyor ama
üreticilerden oradan geliyor. Sinema deneyimimiz var, dizi deneyimimiz var ama
dijital hikâyeyle ilgili bir dil kurabilmiş değiliz. Hatırlarsınız,
televizyonda ilk renkli yayına geçildiğinde stüdyolarda fon olarak her renk
gösteriliyordu. Hepsini görebileceksiniz diye abartılan bir tutumdu. Aslolan
hikâyedir. Dijitale yazmak benim işimi kolaylaştırdı ya da zorlaştırdı diyemem
zaten başka bir yerde yayımlanamayacağını biliyordum. Bozkır, televizyona sert
gelecek bir hikâye.
-Öte yandan bu alanda da yeni
yasalar ve olası sansürler geliyor. Yasaklar internete de bulaşınca ne olacak
dersiniz?
Sansür gelecek gibi duruyor ama televizyon bir yandan çok
yaşlandı, genel eğilim onu gösteriyor, “yarın” dijitalde olacak. Mesele
kapitalizmle yerel yasaların nasıl ve ne yönde uzlaşacağıyla ilgili galiba.
-BluTV gibi platformlar sizce
Türkiye’de dizi izleme ve dizi üretme alışkanlıklarını değiştirebilir mi?
İzleme zaten değişti. Televizyonlar +45 yaş üzerine hitap
ediyorlar. Metropoller, orta sınıftan gençler dizileri internetten izliyorlar.
BluTV global eğilimlerin ve Türkiye’deki sonuçların farkında olarak yatırım
yapan bir firma. Sadece Netflix’in yatırım ve harcama kalemlerini inceleyin,
manzaranın çok aşikâr olduğunu anlayacaksınız. Üretim faslıysa ayrı bir
tartışma. Bizim gelişkin bir dizi üretme zanaatımız var. Yurtdışı için ucuz ve
“uzun” maddi getirisi olduğu için bu üretim biçimi ister istemez devam eder ama
televizyonlarımız maddi olarak eskisi kadar güçlü değiller. Üretilen işler için
yeni mecralar gerekiyor. Üretici kısmında olan herkes bunun farkında...
Değişecek...
-Senaristler için de yeni bir
meydan okuma bu, değil mi? Artık her olayı uzun uzun anlatma devri kapanacak
belki de.
Kuşkusuz bir meydan okuma. Ben uzun değil uzatarak
anlattığımızı düşünüyorum. Dijital hikâyelerin temposu, sahne ardışıklığı
muamması ve dili sahiden farklı. Yeni başladık, öğreneceğiz.
-“Bozkır” Orta Anadolu’da,
muhtemelen Ankara kırsalında ya da o yakınlarda bir yerlerde geçiyor. Ama tüm
araçlara 88 plaka vererek olmayan bir yerde geçtiğini söylüyorsunuz aslında.
Buna neden ihtiyaç duydunuz?
Vallahi ne diyeyim, dava açılıyor, dava açılmasın diye
yapıldı.
-Çocuk istismarı ile ilgili
bir suç var ortada. Memleketimizde en çok acı çekenler belki de çocuklar... Bu
konuda bir mesaj vermek miydi derdiniz? Bunu Suriyeli göçmenler için de
sorabiliriz...
Mesaj verme işini doğrudan yapamadığımıza, ajitatif ve
öğretmen edasıyla büyüklendiğimize inanırım. Şunu yapmaya çalışırım, “Bozkır”da
da bunu yapmaya çalıştık. Sıradan hayatın ve gündelik dilin içinde, ilgisizce
geçerken söylediğimiz şeyler oldu. Karaktere ve hikâyeye katkı sağlıyorsa
kullandık. Kişisel olarak popüler kültürü bir mücadele alanı olarak görüyorum.
On bölüm bittiğinde “farklı” bir hikâye seyrettiğini seyirci anlayacaktır diye
düşünüyorum.
-Yazdığınız birçok çizgi
roman oldu geçmişte. Bu alandaki pratiğiniz dizi senaryosu yazarken de işinize
yarıyor mu?
Yaptığımız işler, çalışma biçimimiz, seyrettiklerimiz,
okuduklarımız, ilgilerimiz hepsi yazdıklarımızı etkiliyor. Hızlı yazdığım
söyleniyor, yazdığım grafik romanlara bağlayanlar var. Bunu ben ölçemem.
Cumhuriyet, 20.12.2018link
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder