Son çeyrek yüzyılın en itibarlı çizgi romanlarından biri,
Charles Burns’un (d.1955) bol ödüllü grafik romanı Kara Delik (Black Hole, 1995-2005) nihayet Türkçede yayımlandı. Bu
kadar zaman popüler kalması, beğenilerek okunması ve konuşulması boşuna değildi.
Öncelikle Beat edebiyatından beslenen genç bir içeriğe sahipti. Bir ucu
Burroughs’a ve diğer ucu Cronenberg’e kadar çeşitlendirilebilecek muhalif bir
auradan etkileniyor, ölüm korkusunu, hastalık endişesini, iğrenmeyi, esrimeyi,
erotizmi iyi harmanlıyordu. Yetmiş yılları anlatıyor ve buna rağmen yeni
duruyordu. Underground edebiyatın, yeknesaklığa duyulan bıkkınlığın, yetişkin
olma iştahının farkındaydı. Kara Delik,
en yalın haliyle, ağır akan bir muamma hikâyesiydi. Muamma derken esrarlı bir
yavaşlıktan, gece geçen bir koyuluktan, ergen hallenmelerinden, ebeveynlere
katlanamayan darlanmalardan, şehvet patlamalarından, tedirgin edici
diyaloglardan söz ediyorum.
Kara Delik,
çizgi roman dünyasının alışık olmadığı türden hikâyelerden biriydi. Çiniyi
kullanma biçimi ve ürkütücü karakterleri nedeniyle korku türündeki çizgi
romanları andırıyordu. Amerikalıların “Weird Tales” dediği, Eerie veya Creepy gibi dergilerle özdeşleşen irrite edici, ürkünç ve sürpriz
sonlu hikâye geleneğinin bir parçası gibiydi. Sadece gençler arasında yayılan,
ölümcül ve sebebi bilinmez bir hastalık etrafında gelişen bir tahkiyesi vardı. Cinsel
yolla bulaşan-ne olduğu pek de açıklanmayan- hastalık, kurbanlarını her birini
farklı biçimlerde mutasyona uğratarak, bir yaratığa dönüştürüyordu.
Karakterlerin birinde kuyruk, diğerinin boynunda küçük bir ağız çıkıyordu
örneğin. Kesikler, yaralar, döküntüler, iltihaplar, irinler, korkutucu
deformasyonlar, cüzzamlıları hatırlatan garip insanlar görülüyordu. Mutasyonun
çeşitliliği gençlerin birbirlerinden farklı psikolojilerinin tezahürü gibiydi. “Mikrop”
veya “Ergen Vebası” denilen hastalık, enfekte olduğu hastaya özgü biçimlerde zuhur
ediyordu. Yukarıda yaratık dedim, yaratık derken “freak edebiyatının” referanslarının
ve görsel klişelerinin kullanıldığı belirtmeliyim. Yani Kara Delik, pulp evrenini her bakımdan hatırlatıyor, görsel
klişelerini akıllıca yineliyor ama başka bir şey anlatıyordu. Bir kıyamet
senaryosu değildi, yabancılar, kötü adamlar, hastalığı yayarak dünyayı ele
geçirmek isteyen uzaylılar yoktu.
Burns, kendi gençliğinin geçtiği yıllara, 1970’lerin
Seattle’ına bir gönderme yapıyor, ormanda toplanan gençlerden duyulan
hoşnutsuzluktan ilham alıyordu. Anlattıklarına bakılırsa gençler, geceleri
ormanda toplanıyor ve kendilerini iyi hissettikleri “etkinlikler” yapıyorlardı.
Yerel otoritelerin, ebeveynlerin, gazetelerin bu ergen toplaşmalarından
hoşlanmadığı, abartarak engellemeye çalıştığı tahmin edilebilir. Gençlerin
cinsel ilişkiye girdiği, alkol ve uyuşturucu kullanarak yoldan çıktığı mutlaka
konuşulmuştur. O yıllarda Türkiye’ye gelen, Sultanahmet’te toplaşan Hippiler de
benzer biçimde resmediliyordu. Burns, “Zeno Gezegeni” adını verdiği ormanı
gizemli bir biçimde şöyle niteliyor Kara
Delik’te: “Oraya varmak için sarp bir
dağ geçidini aşmalıydınız ve sonra çamurlarla ve yapışkan otlarla kaplı dar
parkurlardan geçmeliydiniz. Bir kere oraya vardınız mı her şey güzel olurdu.
Tepenizde sallanan kocaman ağaçlar, dallardan süzülen beyaz ışık… Bir kozanın
içinde olmak gibiydi… Yumuşak, yalıtılmış, yeşil bir dünya… Kafayı bulmak için
en mükemmel mekân.” Romantik ve masalsı ifadelerle bir genç sığınağı-cenneti
niteleniyor aslında. Yetişkinlerin, öğretmen baskısının, katı kurallarının
uzağında tecrit edilmiş modern bir Kaf
Dağı adresi veya. Burns, bu ormana, Kara Delik’i çizmeye başladığı yılların
dehşetli hastalığı, çağın yeni vebası Aids’i çağrıştıran bir hastalık katıyordu.
Asıl hikâye, bu atmosferi anlatıyor, Keith,
Chris ve Eliza gibi üç önemli karakteri temel alarak gençlerin hayatlarından
kesitler sunuyordu. Hastalığa kapılan gençler, insanlardan uzaklaşarak geceleri
yaşıyor, ormana, ıssız yerlere ve birbirlerine sığınmaya çalışıyorlardı. Kara Delik, gitgide karamsarlaşan, ölümle
sonuçlanacağı aşikâr olan karanlık bir yön içeriyor, aşkı ve cinsel arzuyu,
bile isteye soğuk bir mesafeyle betimliyordu. Toplumdan kaçan ve dışlanan,
dışlandığını bilerek acılaşan gençler ucubelikle-sapkınlıkla damgalanıyordu. Albümün
takdim cümlelerinde geçtiği gibi “Bir kez
etiketlendiğinizde, sonsuza dek ‘o şey’ oluyordunuz.” Kaçarak, saklanarak,
yalnızlığa alışarak veya ölümü kabullenerek yaşamak... Bu anlatı reçetesi,
sonraki yıllarda genç okur ilgisiyle global başarı kazanan mutant ve vampir
anlatılarında defaatle yinelendi.
Burns’ün benzersiz ve hemen ayırd edilebilir bir üslubu
var, yirmili yaşlardan itibaren çizgi roman üretse de Kara Delik, dile kolay, on yılda tamamlanmış, deyim yerindeyse el
emeği göz nuru ilk uzun soluklu çalışması. Hemen ilk sayfalardan kendini
gösteren bir tasarımı var kitabın. Bölüm başlarında sol sayfada yeralan görsel
imge, yandaki sayfayı imleyecek bir paralellikle kullanılıyor. Takip eden sol
ve sağ sayfalarda da kare/panel sayısı eşleniyor, açı ve perspektif devamlılığı
bakımından bu paralellik sürdürülüyor. Bir başka deyişle sol ve sağ sayfalar birebir
birbirine bakıyor ve tamamlıyor, üzerlerine kapanıyor. Albümün muammasını, esrarlı
ve hypnotic doğasını pekiştiren bir
sunum bu. Böylesi bir nakkaşlık, hummalı bir fedakârlık gerektiriyor ve yapılan
işi başka bir merhaleye taşıyor. Burns, metinlerarası göndermeler yapmayı, dâhil
olduğu hikâye evrenini doğru ve geleceğe kalacak biçimde anlatmayı deneyen
biri. Kareye öyle bir ayrıntı ekliyor ki, çizerken kurmayı çalıştığı estetik koşutluğun,
felsefi ve edebi olarak sürdüğünü fark ediyorsunuz. Kâbuslar, sanrılar veya
uyuşturucu tripleri arasında bir bakıyorsunuz Tom Wolfe’un (d.1938) The
Electric Kool Aid Acid Test (1967) kitabı duruyor bir köşede. Kitap, gerçek olaylara dayanır, bizde aynı
isimli romanından uyarlanan One Flew Over
The Cuckoo’s Nest (Guguk Kuşu, 1975,
yön. Milos Forman) filmiyle bilinen
yazar Ken Kesey’in (1935-2001) öncülük ettiği genç hippilerin bir otobüsle
Amerika’yı dolaşmasını anlatır. İçinde otoriteye meydan okuma, ahlakla çatışma,
konformize isyan, savaş karşıtlığı, rekabetçi toplumu reddiye gibi pek çok teferruat
yer alır. Hepsinden önemlisi, coşkulu ve bir o kadar da kederli genç bir bulamaç
kendini hissettirir. Kara Delik, içinde nefes alıp verdiğimiz, adına hayat
dediğimiz cendereyle ilgili bir mecaz. Dünya, gençlerin ormanda toplanmasını
istemiyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder