Salı, Aralık 12, 2017

Çizgilere Derkenar 8


1958'den Karikatür dergisinin çıkış duyurusunun yapıldığı ilan. Dikkat çekici olan, kadronun darlığı... Hepi topu on kişiler. Hemen hepsi eş zamanlı olarak başka yerlere, gazetelere iş veriyorlar. Hepsi de dergiyle geçinemeyeceklerini biliyorlar. Yetmişli yıllardan itibaren mizah dergilerimiz en az otuz kişinin verdiği katkılarla çıkar oldular. Uykusuz son sayıya baktım, kabaca yirmi beş kişi katkıda bulunmuş. Gırgır'da 1980 yılında bu sayı 45 ile 55 arasındaydı, saymıştım.


1989'dan, Semih Poroy'un Harbi bantı. Okur yazar esprileriydi, ilk akla gelen ironisi değil güzel çizgileriydi. Harbi'nin asıl önemi Amerikan tarzı çizgi bantın en iyi denemelerinden biri olmasıydı bana kalırsa. Ne/nasıl yapılmalı/yapılmamalı örneği olarak incelenmesi gerekiyordu, halen aynı fikirdeyim... Bizim üreticilerimiz günlük tempo ve devamlılıkla baş edemediler... Çizgiden, sanattan çok manşete ve gazeteciliğe kapıldılar belki. Sonuç, bu kadar çok çizerin olduğu bir ülkede yeterince günlük bant üretemedik... Geçti gitti orası ayrı...


Emrah Ablak'ın Hamsi'yi Beklerken albümünden bir Ankara karesi. Hikayenin kahramanları dolmuşla ODTÜ'ye gidiyorlar. Sorun şu ki, görünen yer Atatürk Bulvarı ve şehir tarihinde o yolda dolmuş çalışmış değildir. Üstelik, diyelim ki çalıştı, o dolmuş o yönde gidiyorsa ODTÜ'ye değil Ulus'a, batı'ya değil kuzeye-Dışkapı'ya gider. Teferruat tabii ama serde huysuzluk ve mesleki deformasyon var...


Gipi'nin son albümü Bihikaye'den... 18 yaşında biri aynada elli yaşındaki yüzünün halini görse "kusmaktan ölürdü" filan diyor...Çocukken, yirmi beşime kadar yaşasam çok yaşamış olurum diye düşünürdüm. Kırk yaşında biri bana inanılmaz yaşlı gelirdi. Peh peh... Elliye yaklaşırken üstüme alındım galiba...


1964 yılından, Nejat Erhan'ın çıkardığı Akbulut Kaan dergisinden... Yazar olarak bir kadının ismi geçiyor. Doksanlı yılların başında dönemin çizerleriyle röportajlar yaparken Günay Ayla'yı da sormuştum. Nejat Erhan, sırf iltifat olsun diye sevgilisinin adını da yazdırırdı diyenler olmuştu. Küçümseyerek, alay ederek bahsediliyordu. Doğru mu değil mi bilmiyorum ama şu saatten sonra ne söylense şüphe duyarım, beni cezbeden bu sevgili olayının kendisi galiba. Bizi sürükleyen şey arzularımız... Nejat Erhan'ın hikayesini düşündüm, hoşuma gitti.. Muhabbetle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder