Salı, Ekim 31, 2017
Pazartesi, Ekim 30, 2017
Pazar, Ekim 29, 2017
Bu da mı gol değil Hakim Bey?
Bana daha da ilginç gelen içerideki bir yazıydı, "iş hayatının ruh sağılığına etkisi" isimli bir başlığı var ve içerde "mobbing" anlatılıyor. Alttaki resim o yazıdan.
Yakın dönemin muktedirleri sıkılıkla "manidar" diyorlar ya...gülerek manidar olmuş demek istiyorum.
Perşembe, Ekim 26, 2017
Konuşmak
Uzunca bir süredir bir kaos yaşıyoruz. Pek çok insan, yok yere siyasi bir kararla günlerce, haftalarca, aylarca hapiste tutuluyor ve yine o siyasi kararla serbest bırakılıyor ve biz, epeyce çaresiz, epeyce seyirci bir ruh haliyle o tahliyelerle seviniyoruz. Bir teselli buluyor, zuhur eden adaletle neşeleniyoruz.
Bu fotoğraf ne ki diyebilirsiniz... Ajitasyon ve propaganda böyle işliyor demek, böyle bir basit mesaja, böyle bir romantizme dayanıyor filan diyerek anlamaya çalışmak mümkün. Siyasetçiler, siyasetle meşbu insanlar kendilerini böylesine heyecanlı çıkarımlara kaptırabilirler. Büyük söz söylemeyi, insanları heyecanlandırmayı isteyebilirler. Yapıyorlar böyle şeyleri. Sıklıkla saçmalıyorlar.
Ama bu sözleri, bu çıkarımları "kurumların" duvarına asmak, bu sözleri ve çıkarımları kurumla özdeşleştirmek başka bir şey.
İnsan neresinden tutacağını şaşırıyor. Bu resmin asıldığı yer bir cezaevi, insanlar orada yargılanmıyorlar. Ya cezalarını çekiyor ya da mahkemeye çıkmayı bekliyorlar. Suçlu olup olmadıkları herkesin cezası kesinleşmediği için belli değil. Orada tek tip suçlu da yok, nasıl olur da birörnekleştirilir?
Böyle bir resim, "yargılanıyor" dendiği için söylüyorum, yargının mecralarına, mahkemeye-adliyeye dahi asılamaz. Hukuk, adalet ve vicdanın tek bir temel ilkesine uymuyor çünkü. Hukukun ve yargının işleyişine, bağımsızlığına, suçun şahsiliğine, masumiyet ilkesine say say bitmez dünya kadar şeye uymuyor.
Diyeceksiniz ki, daha buna gelene kadar, neler neler olup bitiyor. Haklısınız. Şu da kabul, karamsarız, o kaosun içinde sürükleniyoruz ama bunları da konuşmazsak hayatı suç ve ceza ekseninde görerek demokratik ilkeleri gözardı eden sağcılardan bir farkımız kalmaz.
Çarşamba, Ekim 25, 2017
Salı, Ekim 24, 2017
Dost 40 Yaşında
Dost Kitapevi bu yıl 40. yılını kutluyor. Dost Kitapevi Ankara için çok önemli bir kolektif bellek
mekanı işlevi görmekte. Bu bağlamda sizce Dost, Ankara'nın kültür, sanat
hayatına nasıl bir katkı sunmuştur?
Şimdi çok anlaşılmayacak ama kırk yıl önce şehirde adam
akıllı kitabevi yoktu. Ulus’ta iki üç tane vardı, asıl kitapçılar Zafer Çarşısında
toplanmıştı. Ankaralı edebiyatçıları oralarda görüyordunuz. Solcularla tanışmak
isteyen genç bir ergen olarak çarşıyı tavaf ederdim. Yayımlanan kitap sayısı
çok azdı, hele 12 Eylül sonrasında. Ne çıkarsa okuyabiliyordunuz. Dost, o
kıtlıkta bir vahaydı, iyi bir deposu vardı, dürüsttü, hızlıydı, öğrencinin
halinden anlardı. Pozcu ve palavracı bir tarafı hiç olmadı. Hani devrimciyiz,
solcuyuz, falanız filanız. İşini yapardı. Öyle iyi yapardı ki Türkiye’de bir
benzeri yoktu, Ankara’da taklitçileri oldu. Ankara’ya o kadar iyi hizmet ederdi
ki bence burada Tüyap Fuarı olmuyorsa o hizmet yüzünden olamadı. Her kitabı
bulabiliyordunuz çünkü. Başka ve daha önemli bir tarafı var. Yayıncıya ilaç
olan tarafı… Dost, sadece Ankara için değil memleket yayıncılığı için bir nimet
oldu hep. Kitap çıkarmak iş değil, dağıtmak derttir, dağıttığın kitabın
parasını toplayabilmek derttir. Dost size paranızı öder, mutlaka öder. Para
konuşunca insanlar irrite olabilirler. Onlardan hak ettiğiniz parayı alamamanın
ne olduğunu düşünmelerini isterim. Fanzin çıkarırken paramızı ödeyen ve
ödeyeceğinden emin olduğumuz tek kitapçıydı. Hele dergicilik işlerine girersem çok
söylenirim, Dost dışında Ankara’daki her kitabeviyle ilgili tatsız hatıram var.
Yahu satmışsın dergimi, versene hakkımı, estek köstek. Hiç affetmeyeceğim
onları.
Dost Kitapevi Ankaralılar içi önemli bir buluşma
merkezi; örneğin Kızılay'da buluşulacaksa "Dost'un önünde buluşalım" denir.
Siz bugüne kadar Dost'un önünde en çok kimi beklediniz ve Dost sizin kişisel
hayatınızda ne ifade ediyor?
Hemen her zaman arkadaşlarımla Dost’un önünde buluştum.
Biri gecikirse içeride vakit geçirebilirsiniz çünkü. Öyle bir bekleme yeri paha
biçilmezdir. Dost, benim doğal yürüyüş rotalarımdandır, mutlaka uğrarım,
gezinirim. Hele öğrenciyken flaneur gibi içerde dolaşırdım. Eskiden
kitabevlerinde gezinme imkanı olmazdı, kitapları karıştırsanız, biri yanınıza
gelir, “alacaksan bak” filan derdi. Bence Dost, bunu da normalleştirdi. Galeri
Kültür’de bir adam vardı, içeri girdiğimizde tıslayarak üzerimize gelirdi.
Zülfü Livaneli, hatıralarında aynı adamdan bahsetmiş, öyle şaşırmıştım ki
düşünün adam en az çeyrek asır bu nemrutluğunu sürdürmüş. Ne zorun var, kitabı
sevmese ne diye girsin senin dükkanına.
Bir süredir Ankara'da ve İstanbul'da kitapçılar
kapanmakta, insanlar kitap
alışverişlerini internetten yapmakta, kitapçılara gitmemekte. Bu anlamda
kitapçıların geleceğini nasıl görüyorsunuz?
AVM’ler ve internet alışverişini hesap edersek şehir
esnafını küçülten bir değişim var. Koşullar farklılaştı, kitabevleri ona göre
yaşamak zorundalar. Çok açık biçimde başka şeyler denemeleri gerekiyor. Kendi
adıma yapılabilecek yenilikler olduğunu düşünüyorum. Romantize etmenin, bitti
gitti demenin kimseye faydası yok.
[Söyleşi dedim ama Can Öktemer, benim dışında pek çok Ankaralıya aynı soruları sorduğu bir haber yapmış. Dost Kitabevinin 40.yılı nedeniyle insanlar görüşlerini paylaşmış, linkten ulaşabilirsiniz.]
Bunu da mı bilmiyorsun?
Gazetecilerden birine sordum, "kim bu ya?" dedim. Çocuk, şaşırarak bana baktı ve "Mustafa Sandaall" dedi. Meğer konuşan onun karısıymış, yanında duran Musti kısa olduğundan ben onu görememişm. Güldüm, günün esprili hatırası oldu.