Başka bir şey: Kendimi çoğunlukla
çizgi romancı gibi göremiyorum.
En Önemli Fark: Avrupalı
çizerler en iyi işlerini kırk yaşından sonra çıkarıyorlar. Neden bizim
çizerlerimiz hep yerinde sayar, bir türlü anlayamamışımdır. Bu, bizdeki bütün
sanat dalları için geçerlidir. Bu yüzden hiçbir sanat dalımız doruğa
ulaşamamıştır. Başarılarımız bir yerde bitiyor ve arkası gelmiyor .
Heavy Metal: Beni en çok
etkileyen çizerler Heavy Metal dergisinin çizerleri... Yani Moebius, Gimenez ve
Liberatore gibilerini kastediyorum .
İlk Hikâye: İlk kısa hikâyemi Gırgır'da çizdim (Çok
Yalnızım). Aslında ilk hikâyem Galip Tekin'in yazdığı ve Fırt'ta çıkan bir
buçuk sayfalık çizgilerdi. Gırgır'da dört hikâye çizdikten sonra Limon'u
çıkarmaya başladık ve...
İstanbul ve Köylüler:
İstanbul ülkenin çeşitliliğe sahip tek şehri. Bir öykü ya da karikatür için en
ideal malzeme. Köylülük meselesi, onların uyumsuzlukları, karşılaşmalar çok
önemli. Dergilerdeki tiplemeler ya köylüdür ya şehirli olmaya çalışan köylüdür,
karşısında bir kentli vardır. Bu şehirde bu kadar çok köylü olmasa Oğuz Aral
dergilerinin bugüne kadar varolabileceğini sanmıyorum.
Kahraman: Her şeyi
başaran, her türlü güce sahip bir kahraman yapmak istemedim. Ne kadar fantastik
olursa olsun her şeyin bir mantığı olmalı, hiç bir şey havada kalmamalı...
Türkiye'de yapılan çizgi
romanlar: Hep eksik ve düzeysiz. Ya konudan ya çizgiden, bir hafta olmazsa
öteki hafta falso veren, istikrarsız bir romancılık furyası almış başını
gidiyor. Buna ben de dâhilim ama mücadele halindeyim. Şöyle film gibi,
adamakıllı başlayıp adamakıllı biten romana pek rastlamadım. Galip Tekin'in bir
iki romanı ve benim Kuvvacı’m, Sultan Ahmet'in Kamburu ve albümündekiler, İlban
Ertem'in Milli Piyango’su, belki Nuri Kurtcebe'nin eski Gaddar’ları ise iyi
birer örnek sayılabilir. Oğuz Aral'ın eski Utanmaz Adam'ları da istikrarlı
birer roman örneği... Şu sıra senaryosunu baştan sona bitirip, dokümanını
toplayıp, baştan sona eskizini kareleyip, sonra da kâğıda geçme disiplini ile
roman yapan adam yok. Avrupa'da bu disiplin olmadan çizilen bir çizgi romanın
ise hiç şansı yok .
Kalp ve pişmanlık:
Tasavvufta pişmanlık olarak adlandırılan, algı sıçraması sağlayan utanma ve
pişmanlık gibi duyguların kolektif bilinçaltında yaratabileceği etki hakkında
bir yorum bu. Bu etkinin küçük bir lokanta ya da sokaktaki sonuçlarını
gösterdim Pişmanlıklar Sokağı insanın kalbidir.
[1987 yılında mektuplaşmıştık Suat'la, sorular sormuştum, cevaplamıştı. Söyleşiyi bir yerde kullanmış değilim. Yıllar sonra Serüven dergisi için evirip çevirmiştim ama orada da yayımlamak nasip olmadı. Üzerinden otuz yıl geçmiş...]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder