Seçkiler,
derlemeler genellikle bir nesnellik iddiasıyla yapılır. Sizin seçimleriniz ise
oldukça öznel duruyor. Kimin hakkında yazıp yazmayacağınızı nasıl belirlediniz?
Nesnellik
bir iddiadır ve nesnelliğin mümkün olamayacağını iddia edenler de vardır.
Doğrusu aldığım akademik eğitim gereği asıl o iddiaya, “mümkün değil” diyenlere
yakınlık duyarım. Nesnelliği irdeleyebilir ve sağlamasını yapmaya
çalışabiliriz. Ne yaparız? Tez yazarken farklı kaynaklara bakabilir,
mukayeselerde bulunur, o iddia öncesinde yazıp çizilen ve söylenen her ne varsa
derler toparlarız. Dipnot verir, kaynakça yaparız. Ben seçki ya da derleme
yapmıyorum. Şiirden, romandan nasıl nesnellik beklenemezse yaptığım şeyden de
beklenemez. Bunların birer yorum, his veya iddia olduğunu bilmiyorum söylememe
gerek var mı? Doğal olarak kişisel tercihlerim, okumalarım, beğenilerim ve
takıntılarım var yazdıklarımda. Neyi önemsedim veya neleri bir seçim ilkesi
olarak belirledim derseniz eğer, öyle ahım şahım büyük kıstaslarım oldu
diyemem. Yakın döneme, bugünün yazarlarına pek rağbet etmedim. Bu tarza devam
edeceğim için yakından tanıdığım insanları yazmamaya da çalışacağım
diyebilirim. Ömrüm olursa, enerjim olursa, anılarımı yazarsam onları ayrıca
anlatacağım diyeyim.
Halen editörlük
yaptığınız ve pek çok yazarla çalıştığınız için mi böyle bir ayrım
yapıyorsunuz?
Olabilir,
bu da haklı bir gerekçe sonuçta. Geçim sıkıntısıyla, hayatımı sürdürebilmek
için editörlük yapıyorum. Yaptığım işi daha da zorlaştıracak her şeyi hesap
etmek durumundayım. Sonuçta farklı karakterleri olan insanlarla, yazarlarla
çalışıyorum. Onlara ve çalıştığım yayınevine karşı sorumluyum. Yazmamayı tercih
ediyorum.
Portrelerin çıkış
noktası ne oldu?
Yıllar
önce Turgut Çeviker’in yayımlandığı Güldiken
dergisinde mizah dünyasıyla ilgili aynı tonda yazılar yazmıştım. İlk adı
Kılçıklı Fasulye’ydi, sonra Mizah Mahallesi yaptım. Şehre Göçen Eşek kitabımda o yazılar derli toplu yer aldı.
Yayınevinin Türkçe edebiyat kitaplarının arka kapak yazılarında da benzer bir
dil kullanıyorum. En son Resimli Türkçe
Edebiyat Takvimi’nde yazdım bu portrelerin bir kısmını. Tabii Takvim çok
ağır bir iş… Sürekli malzeme ihtiyacı olan inşaat gibi… Yedek gibi yaparım, söz
verilen yazılar gelmezse kullanırız diye başladım yazmaya. Başka bir şeye
dönüştü en sonunda. Yazma işinde mutlu olmak önemli. Yaptığım pek çok işin
dışında bir şey bu yazdıklarım.
Şiir tadı var…
Var
evet, İletişim şiir yayımlamıyor. Yayınevi kurulurken böyle bir karar almışlar.
Ben ucundan kıyısından sınırları zorlamış oldum.
Şiir kitaplarını
takip ediyor musunuz?
Evet
demem haksızlık, hayır demem yanlış olur. Bir iddiam yok. Şairleri yazar olarak
ilginç buluyorum. Neredeyse hiç şair arkadaşım yok, onu da söyleyeyim.
Siz şiir yazdınız
mı?
Hayır
demem gerekiyor, herkes kadar bile şiir yazmamışımdır.
Portresini
yazdığınız kişiler arasında övdükleriniz de var, yerdikleriniz de.
Güzellemelerle dolu bir kitap değil bu.
Bu sizin
yorumunuz, buna her okuyan başka türlü karar verebilir. Genelde iyimser bir
kitap yazdığımı düşünüyorum. Bunlar kısacık şeyler. Etkisi ne olabilir? İştah
açıcı olabilir, ilham verici olabilir. Kolay okunuyorlar, kolay okundukları
için hemen karar verilebiliyor. Bana sıklıkla mesela o cümleyle ne demek
istendiğim soruluyor, açıklamam isteniyor, itiraz ediliyor. Yapacak bir şey
yok. Bir hayatı uzun uzadıya anlatmak isteseydim başka bir şey yazardım.
Aziz Nesin’i iki
kere yazmışsınız, çok sevdiğiniz
başkaları oldu mu?
Aziz
Nesin hakkında söyleyecek çok şeyim var ama genelde sevdiklerimi yazdım, belki
başkalarını da birer kere daha yazarım. Aziz Nesin’i iki kere yazmam planlı bir
şey değildi, bir baktım ki yazmışım. Yaşlı bir Pardayan’ım, unutuyorum.
Tanpınar ile
ilgili, "Türkçenin en güzel nostaljisi, modern romanı ve güfteli iç
sızısı," diyorsunuz. Neden en güzel nostaljisi? Bir de Tanpınar'ı
"modern" kılan eksenleri nasıl tarif ederdiniz?
Sözünü
ettiğim şey bu işte, huysuzluk etmiş oluyorum ama benden istediğiniz şey bir makale
konusu. Nostalji nedir ile başlayıp modern romanın kıstaslarını sıralamam
gerekiyor. Yapmayalım bunu, yapmak isteseydim zaten öyle yazardım. Nostalji bir
yazarın tarihe veya maziye bakarken takındığı tutum değildir, sadece bu
değildir. Tanpınar, anıt mezar gibi dolaşan, iç gıcıklayıcı bir mazi rüyasını
yaşatan biri değildi, elbette değildi. Akademiden etkilenmiş biriydi. Sizin
sorunuz da akademik. Nostalji bir histir, fasılalarla kendini gösterir. Para
sıkıntısı çeken, beğenilmemekten korkan biri nostaljik olamaz mı diyeceğiz?
Tanpınar, bir yere dönmek istediğinde maziye dönüyordu, en çok oradan
besleniyordu. Yahya Kemal de nostaljiktir, Nazım Hikmet değildir. Bazen
insanlar yaşlanmaya karar verirler, geçmişe sığınırlar. Halide Edip öyledir,
Aziz Nesin hiç girmemiştir o yola. Geçmişe sığınmak ya da sığınmamak,
nostaljiyle doğrudan ilgili olmayabilir. Bazıları, hep yaşlı adam gibi
konuşurlar, mesela Peyami Safa öyledir. Maziye sığınarak otoritelerini
meşrulaştırırlar. Bu da nostaljidir diyemeyiz. Tanpınar’ın sızısı nostalji.
O zaman şunu sorayım, akademi ile edebiyat
örtüşmüyor mu?
Pekâlâ
örtüşebilir, içeriğe bakılması gerekir diyeceğim ama önyargıları işleten bir
yönü var bu ilişkinin. On iki sene üniversitede çalıştım, roman okumayı vakit
kaybı olarak gören insanlar çoğunluktaydı. Tersinden bakalım, Tanpınar’ın yazar
olarak o denli ciddiye alınmaması hocalığından kaynaklanır. Öldükten sonra
romanları kaldı geriye, o mirasa, çağdaşı olmayan edebiyat okuru ilgi gösterdi.
Edebiyatçı ve doktora yapmış yazar yok mu? Var ama akademisyenliği o kadar
bilinmiyor olabilir. Edebiyat, öğretmenlik kaldırmıyor bana sorarsanız.
Kuş Eppeği’nde birtakım göndermeleri anlamak, yaptığınız ironileri kavramak ve
incelikleri görebilmek için aslında söz konusu şahsiyetleri ucundan kıyısından
bilmek gerekiyor. Bu bilinçli bir tercih miydi? Yani okuyucuda bir merak
uyandırmak, eşelemeye sevk etmek mi istediniz bir bakıma?
Evet,
bir oyun çağrısı var, yapmadım diyemem. Bir yandan da olabildiğince yalın ve
anlaşılır olmak istedim. Her yazar, az ya da çok, öyle ya da böyle, bir okur
tahayyül eder ve her zaman beklemediği bir okurla karşılaşır. Benim aklımdaki,
edebiyata iştah gösteren, kimmiş bu diye merak eden birilerine ulaşmaktı.
Kitapla ilgili aldığım en güzel methiye “Bana okuma kılavuzu çıkardın,”
demeleri oldu. Kolay gaza geliyorum galiba; acaba dedim, Türkçe edebiyatla
ilgili bir roman dökümü mü yapsam?
Böyle yazmayı
sevdiğiniz anlaşılıyor. Devamı gelecek o zaman?
İsterim
tabii de, üç günlük dünya, nasip kısmet…
[Söyleşi, edebiyathaber'de yayımlanmıştı.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder