Perşembe, Temmuz 30, 2020

Neden diye sorulunca


İnsan, aklına bir şey yatmayınca "neden" diye sorar. Huysuzluk etmek için de sorabilir ama ben anlamak için sorulduğunu farzediyorum.

Bir sınıf arkadaşım vardı, sanıyorum çevresindeki herkesin "dinsiz" olduğuna inanıyordu ya da en iyi bildiği şey bu olduğu için her soruyu din eleştirisine getirir, cevaplar verir, Allahın varlığını kendince ispat ederdi.

Ona, soru sormadığını, sorulara cevap vermediğini, inançlı biri olduğu için her sorunun cevabını inancıyla sonlandırdığını söylerdim. Bir parça kızıyordu galiba bana, insan inandığı bir şey hakkında er ya da geç soruları sonlandırır. Bir + bir toplanırsa iki eder kesinliğine neden demezsiniz, dersiniz de cevabını bildiğiniz bir şeye dayandığı için soruların yinelenmesini anlamsız bulursunuz.

Oysa neden sorusu, her açıklamayla birlikte sizi geriye götürür. Sonsuza kadar sürdürülebilecek bir soru-cevap akışına kapılabilirsiniz, geriye, çok geriye gidersiniz. Ya da durursunuz.

Dün hiç tanımadığım bir adam, kalabalık bir bürokrasi kuyruğunda benimle siyaset konuşmak istedi. Öyle pat diye, gevşek ve geveze bir ruh haliyle... Boş beleş, "büyük büyük" maliyetsiz laflar etmeyi seviyoruz, hep beraber "çok biliyoruz". İtiraf etmeliyim, dinlemeye de konuşmaya da isteksizdim.

"Sana tek bir soru soracağım, Fetö bu kadar yanına sokulmuş, niye öldürmedi bu adamı" dedi.

Ona bunu niye yapmadığını bilmediğimi ama bunun bir anlamı olmadığını, çünkü yapmadığını, yapsaydı başka bir şeyi konuşacağımızı, olmamış bir şeyi konuşmanın yaşadığımız durumu değiştirmeyeceğini söyledim.  Sonra gereksiz bir sabırsızlık gösterdiğimi ve üst perden konuştuğumu düşünüp üzüldüm. "Yok anlıyorum seni" filan yaptım bunun üstüne.

Adam yüzüme bakıp, "ben o soruda kaldım arkadaş ne yapacağım" dedi, o soruda kalmış gibi değildi, konuşmayı sürdürdü.

Bense bir soruya takılıp kalan birini tahayyül ettim. Dünyayı yaşatan, kuşkuya duyulan inanç olabilir gibi geldi bana. Birine sormadım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder