Perşembe, Şubat 09, 2017

Hicap Duymak


Herkes haksızlık yapıldığının farkında, ihraç edilen herkesin görevine mutlaka geri döneceğini, maaşlarını faiziyle, toplu olarak  tüm haklarıyla birlikte geri alacağını biliyor... Üstelik, tarih sayısız vesikayla dolu, her türlü haksız ihracın nasıl sonuçlandığını birer birer resmediyor.

Peki, tüm bunlara rağmen, göz göre göre niye bu yola giriliyor? Akılsız, kalpsiz, merhametsiz olduklarından mı? Güçlerini kötüye kullandıklarından mı? Haksızlık yaptıklarını bildiklerinden ve bu yüzden panikleyerek saldırganlaştıklarından mı? Cevap ya çok diyeceğiz ya da hiç yok.

Bir insanı işinden etmek, ekmeğini elinden almak için sağlam bir dayanağınızın olması gerekir. Hukuken yoksa vicdanen olmalıdır. İhraç ettiklerinizi kendinize göre yargılıyor ve cezalandırıyorsanız, bir hukuki dayanak tahayyül ediyor da olabilirsiniz. Ama bu tahayyül, reel hukukla uzlaşmıyor ve kamu vicdanında haksızlık olarak görülüyorsa... tek sığınağınız kalır, vicdanınız.

Evrensel hukukun haksızlık saydığı bir eylemin failinin hicap duyması beklenebilir mi? Elbette hayır.

Bir insan, böylesi bir sıkışma içinde, yapıp ettiğinin doğru olduğuna inandığı bir hayat tarzına katılmak zorunda kalır. Mutlak haklı olduğuna, hata yapmadığına, kesin olarak doğruyu uyguladığına inanacağı, evet-hayır, hain-kahraman, iyi-kötü ekseninde bir hayat tarzından söz ediyorum. Bir polis hayata suçlular ve masumlar diye bakabilir, bir doktor dünyayı, hasta ve hasta olacaklar diye görebilir.

Ama bir üniversite rektörü dünyaya, memlekete, akademiye, meselelere bu keskinlikte bakamaz. Türkiye'nin iyi eğitim alan, doktora yapmış, yazmış, çizmiş, araştırmış, kitap yayımlamış, hocalık eden, öğreten, eğiten,  kafa yoran, tez yöneten, fikir üreten, paylaşan, dinleyen, hatırlayan, sakinlikle konuşan insanlarına böyle bakamazsınız. Onlar sadece personel değillerdir. Yok personeller diyecekseniz devletin hangi biriminde bu kadar çok eğitimli insan çalışıyor diye sormak gerekir.

Hoşgörüsüzlük, çoğulculuğun düşmanıdır ve her zaman linç iklimini, sürü içgüdüsünü çoğaltır. Bir rektör bunu yapamaz. Sürü içgüdüsü, sürüden sayılmayanlara karşı vahşet üretir çünkü.

Üniversite, vahşetin, lincin, horgörünün, kavganın ve yok saymanın yeri değildir. Kimseyi bu eksene çekerek hasımlaştıramazsınız. Başka yerleri çok bilmiyorum, o yüzden bir parça kişiselleştireceğim. Ankara Üniversitesinin rektör eliyle içine düşürüldüğü durumdan okur yazar olan herkes gibi ben de hicap duyuyorum, doktoramı orada yaptım. Hakkımdır diye düşünüyorum. Ayıptır, yazıktır, zulümdür yapılanlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder