Cuma, Ağustos 04, 2023

İyimser Olmak

En fazla iki kitaplı 80 sonrası doğumlu yazarların edebiyatta çizdikleri yolun ortak noktaları var mı? 
Bu yazarlar, ilk kitaplarını çıkardıklarında nasıl bir roman ve öykü evrenimiz vardı diye düşünerek bu soruyu cevaplamak bana daha doğru olurmuş gibi geliyor. Çünkü, bugünün popüler yazarlarına bir bakın, kitapları satan, dergilerde yer alan, imza günleri yapılan, sosyal medyada konuşulanları kastediyorum. Hepsi de 80 sonrasında doğmuş değiller ama ortak bir okura hitap ediyorlar. Alper (Canıgüz) ile Emrah (Serbes) yaşıt falan değiller veya Murat (Menteş) ile Aylin (Balboa)…ama ortak bir auraları var, birini okuyan diğerini de okuyor, hısım akrabalar demek istiyorum. Bizim edebiyatımız hep büyük meseleleri konuşmak ister, şöyle düşünün, çocukluğu ya da ergenliği anlatan büyük romanımız var mı? Varsa kaç tane var? Son on beş yılda bu dönemi anlatanlar çoğaldı, zamanın süratiyle garip bir nostalji ihtiyacı vardı, ergenler bir arada kalmışlık haliyle edebiyatımıza hiç olmadığı kadar konu oldular. Peki nasıl oldular? Bizim edebiyatımız büyük meseleleri bağırarak konuşur… Mecaz yapıyorum, bağıran erkek kahramanları okuruz, bir olağanüstülük vardır. Ergenlik de böyle anlatıldı demek istiyorum, kendi halinde, samimi ve sıradanım derken bile bağırmaktan söz ediyorum. Yazarların hayata çok karıştıklarını, çok göründüklerini, çok görünmek istediklerini düşünüyorum. Kahramanları gibi hafif atarlı, ergen enerjili, kestirip atan çıkışlar yapabiliyorlar. Sorunuzun tek bir cevabı yok ama galiba en çok bu bakımdan ilgi çekiyorlar. Sadece şunu düşünün: cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde bu kadar çok imza günü yapılmadı. Yayınevleri ve yazarlar, çok değil on yıl önce, bu meseleyi bir tür ayıp olarak görürlerdi, yazarlar kendilerine teklif edildiğinde sinirlenir, bunu hakaret sayarlardı. Bugün, yazı yazarak geçinmek istiyorum diyen bir yazar kuşağı var. Eskiden bunun ihtimali yoktu.  

İstanbul dışında yaşayan yazarların edebiyatının odağında ne var?  
İstanbul dışı taşra sayılmalı değil mi? Bu soruyu her yayınevi ve her editör farklı cevaplar, ben Ankaralıyım, İstanbul’da yaşamayı tercih etmeyen biriyim, İletişim Yayınlarının Türkçe Edebiyat kitapları Ankara’da hazırlanıyor, ayda üç kitap çıkarıyoruz. Ben meseleye İstanbul veya şurası-burası diye bakmıyorum, iyi hikâye veya iyi edebiyat olması yeterli. Ama evet, taşraya, daha az konuşulana kişisel bir ilgi duyuyorum. Deniz’in (Arslan) Ege’nin taşrasını anlatması, Mustafa’nın (Çiftci) Yozgat’ı konuşturması hoşuma gidiyor, asılıyorum. Türkçe edebiyatın taşrasında daha çok Kürtler var, onların odağında siyaset var, kendi dertleri var, Yaşar Kemal ve Mehmed Uzun’un dili var. Metropolden, orta sınıftan birinden bize gelen dosya ile taşradan gelen dosya arasındaki en önemli fark, uzunlukları. Taşradan gelen dosyalar mutlaka çok sayfalı oluyor.  

Editör kitabı ilk kez çıkacak bir yazarlar nasıl bir etkileşim içerisinde oluyor/ olmak istiyor? 
Bize gelen dosyaları, önce arkadaşlarım okuyorlar, iki olumlu rapor alırsa ayrıca ben okuyorum. Beğenirsem hemen telefon açıyorum, yazarla konuşmak istiyorum. Mutlaka metin üzerinde çalışıyoruz, seyreltmeler, belirginleştirmeler, yeniden yazımlar oluyor. Yazarla editörü arasındaki ilişki mahremdir ve bir tür yol arkadaşlığıdır. Yazar, editörüne inanırsa, hasbihale ve çalışmaya inanırsa daha kolay yol alınıyor. Bu ilişki kitap hazırlığıyla bitmiyor, kapak, arka kapak, yayın sonrası tanıtım gibi pek çok safhası var. Temel ilkem, yazarın mutlu olmasıdır, buna özen göstermeye çalışıyorum. İyimser olmaya, kitabı oldurmaya bakıyorum. Yazarlar, birkaç istisna dışında sahiden zor kişiliklerdir, her biriyle farklı biçimlerde ilişki kurmak zorundasınız. Bence işin en külfetli tarafı bu, editörler mesaisi olmayan bir hayat sürdürüyorlar. 

Bu genç, yeni yazarlardan en çok roman mı yoksa öykü dosyası mı geliyor? 
Soruya rakamlarla başka bir yerden girerek cevap vereyim, pek dikkat çekmiyor olabilir. 2015'te 42 Türkçe Edebiyat kitabı yayınlamışız, 15'i ilk kitap, yeni yazar olmuş... Her üç kitaptan biri yeni yazar ve ilk kitap demek... Risk alıyoruz, zorluyoruz demek bu. Çünkü insanlar sanıldığı kadar yeni yazar okumuyor, çok değil, üç yıl önce ilk kitabı çıkmış yazar bile, yeni yazarlara laf edebiliyor, herkesi yazar yapıyorlar şu bu denebiliyor… Öykü ile roman arasında bir ayrım yapmıyoruz, bize uygunsa yayınlıyoruz. Son iki yılda bize gelen dosyaların yüzde 80’i romandı. Yeni yazarlar, öykü ya da novella yazıyorlar.

2016 yılında T24 için Sibel Oral sormuştu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder