Pazar, Mart 27, 2016

Çizgi Roman Hakkında


+ Dünyada çizgi roman ne zaman başlıyor? Farklı ülkelerde farklı gelişim göstermiş, bazılarında gazetelerde çoğalmış bazılarında çocuk dergilerinde… 
Evet, esas olarak 19.Yüzyıl sonunda yoğunlaşıyor. Başlangıç için 1895 yılını gösterenler var. Her yerde önce gazetelerde çoğalıyor. Daha öncesinde tek tük mizah dergilerinde çizgi romana benzeyen, kareler arası devamlılık gösteren, ardışıklık ilkesine dayalı hikâyeler görebiliyoruz ama her yerde asıl mecra gazeteler. Neden? Çünkü gazeteler daha çok satıyorlar. Daha çok sattıkları için yüksek telif ödüyor ve yetenekli insanları çalıştırabiliyorlar. Çizgi roman bir gazete sanatıdır veya gazeteler aracılığıyla yaygınlık göstermiş bir anlatım aracıdır. 

+Kimi kaynaklar çizgi romanın başlangıcını mağara resimlerine ya da minyatürlere kadar götürüyor. Sizin buna katılmadığınızı biliyorum. 
Resimle bir şeyi anlatma ya da anlatılan şeyi pekiştirme anlamında resmi kullanma çizgi romanla başlamış değil. Ama bugün bildiğimiz anlamda çizgi romanın başlangıcı basının gelişimiyle, ticari gazetelerin doğuşuyla paraleldir. Çizgi roman niye kullanıyor. Gazeteyi daha çok satmak için. Okur yazar oranı az olduğu için yazıyı azaltıp görselliği artıyorsun, bu bir pazarlama tekniği. İnsanlar resimli bir şeyi daha iyi anlıyorlar. Fotoğraf yaygın değil, üstelik anlatılan şey tahkiyeli ve esprili bir şey. Takip ediliyor, merak uyandırıyor. Çizgi roman bir ihtiyaca denk düşüyor, ticari olarak pazarlanıyor, satış için araçsallaştırılıyor.

+ Çizgi roman sanat değildir tartışmasının buradan çıktığını söylemek gerekiyor galiba.
Evet ama şunu da hatırda tutalım. Piyasa her zaman ve her yerde, sanat için belirleyicidir. Öyle ki gelenek bile piyasa tarafından belirlenir ve pazarlanır. O gelenek piyasa için pazarlanabilir değilse yaşayamaz. Kaldı ki başlangıç itibarıyla bizatihi piyasa tarafından belirlenmiş, endüstriyel kodları belirlenmiş bir anlatım biçiminden söz ediyoruz. Çizgi romandan kimse sanat olmasını beklememiş. Bunu sinema için de söyleyebiliriz. Tefrikalarla yürüyen, gün be gün gazetelerde yayınlanan –sonradan kitaplaşan- edebiyat için de…Sanat ve itibar daha sonra gelir, orada başka türden bir kurumsallaşmaya ihtiyaç var.

+ Çizgi roman sanat mıdır?
Bu tür tartışmaları sevmiyorum, sanattır veya sanat değildir demek bana vakit kaybı gibi geliyor. Sanat olduğunu söyleyen, ispat eden binlerce yayın var. Akademide yeri var, yarışmaları ve konferansları var. Bu saatten sonra çizgi romana sanattır veya değildir demek romantize etmekten, özcülük yapmaktan başka bir şey değil. Meseleye iyi hikâye kötü hikâye, nitelik ve vasatlık, hatta bayağılık diye bakabilir ve ayrıştırabiliriz. Her zaman daha ciddi üreticiler, insana dokunan hikâyeler ve çizgiler ve yine her zaman birbirinin aynısı hikâyeler ve ticari klişeler oldu. Çizgi roman, bugün değişmekle birlikte, halen büyük ölçüde çocuklar düşünülerek üretiliyor. Eğer bir hedef kitleniz varsa hikâyenizi ona göre kurarsınız. Çocuklar için daha basit bir hikâye düşünürsünüz. Hikâyeniz karmaşıklaştıkça okurunuz değişir. Çocuklar bir grafik romanı anlamazlar. Grafik roman dediğim, çizgi romanın daha edebi olan ve sanat niteliği yüksek yeni bir türü. Grafik roman daha saygın ve sanat itibarı görüyor, ciddiyetle değerlendiriliyor.

+ Geriye döneceğim, mağara duvarları veya minyatürler neden bir başlangıç noktası olarak görülüyor sizce
Saygınlığın önemli bir ölçüsü tarihtir. Ne kadar eskiyse o kadar uzun yaşamış demektir. Ben bu türden arkeolojik kazıları çizgi romana saygınlık kazandırma çabası olarak görüyorum. Nafile demeyeceğim ama benim inanmadığım bir şey. Ben çizgi romanı hikâye anlatma sanatının bir parçası olarak görüyorum. Söz sanatlarına başvuruyor ama edebiyat değil, sinematografi dediğimiz şeye epeyce benziyor ama sinema değil. Çok kendine özgü bir anlatım dili var. Derdini anlatıyor mu güzel anlatıyor mu, bir derdi var mı, eleştirme potansiyeli, bu dünyayla hesaplaşma arzusu var mı beni o daha fazla ilgilendiriyor.

+ Türkiye’deki ilk örneklere dönelim. Yaygınlaşma dediniz hangi tarihlerde oluyor bu?
1930’lu yıllar demek lazım. Öncesi de var tabii. Mizah dergilerimize, çocuk dergilerimize baktığımızda yabancı dergilerden alınmış, bizim çizerlerimiz tarafından kopyalanmış çizgi roman örneklere rastlıyoruz. Aşağı yukarı bütün Avrupa gibi bizde de yoğunlaşma otuzlu yıllarda yaşanıyor. Bizdeki popüler kültür tarihinin gelişimine bakarsak bu dönem Amerikanlaşmanın belirginleştiği, globalleşen Amerikan kültürünün etkilerinin kendini gösterdiği yıllar. Amerikan popüler kültürü, sinemasıyla, çizgi romanıyla, müziğiyle tüm Avrupa’yı etkiliyor. Neden daha önce değil de 1930’lar? Amerikan çizgi romanları, yirmili yıllarda endüstrileşmeye başlıyorlar. Gazetelerde her türden okura yönelik bir çeşitlenme oluyor. Kadınlar, erkekler ve çocuklar için ayrı ayrı bantlar üretiliyor. Yayınlanan bantlar farklı anlatım türlerine göre uzmanlaşsın isteniyor. Bir gazeteyi açtığınızda çizgi roman sayfası oluyor ve orada komik aile bantları, romantik hikâyeler, serüven dizileri birarada duruyorlar. Çizgi romanlar ajanlar tarafından üretilip gazetelere satılır oluyor. Üretim bu kadar profesyonelleşince pazarı genişletmek zorunda kalıyorlar. Amerikan çizgi romanlarının Avrupa’ya açılması da bu nedenden oluyor, üstelik ekonomik darboğaz da olunca, maddi kaynak arayışı artıyor. Avrupa’da her ülkede Amerikan çizgi romanı okunur oluyor. Ucuzlar, güçlüler, hazır bir malzemeye dayanıyorlar ve nitelikliler. 

+ Çizgi roman bir Amerikan sanatıdır derler  
Fransa’ya da çizgi romanın cumhuriyeti derler, bugün dünyanın en büyük çizgi roman pazarı Japonya’da. Bu tür adlandırmalar çok anlamlı değil. Çizgi roman, bir Amerikan sanatı olduğu için yıllarca Marksist soldan eleştirildi. Haklı yönleri olmakla birlikte epeyce sığ bir eleştiriydi. Buna karşın, global occupy muhalefetinin sembollerinden Guy Fawkes ve V for Vendetta, Amerikan çizgi roman endüstrisinin gücüyle popülerlik kazandı mesela. Örümcek Adam’ı farklı kültürlerden, farklı sınıflardan insanların nasıl algıladığını ölçebilmek kolay değil. Popüler kültürü anlamak istiyorsak, o tek ve mutlak biçimde, tek bir biçimde anlamlandıramayız. Kızılderililer, western filmlerinin ilk yarısını seyredip, televizyonu kapatıyorlarmış. İkinci yarıda maçı kaybediyorlar çünkü.

+ Çizgi roman ve siyaset ilişkisi ne zaman başladı sizce? Bizdeki örneklerden bakarak konuşursak aklınıza neler geliyor?
Siyasetten ne anladığınızla ilgili bir şey bu. Eğer bir çizgi roman çok satmak için basitleştiriliyor, anaakım değerleri eleştirmeden, sorunları görünürleştirmeden üretiliyorsa orada zaten siyasi bir tercih vardır. Siyaseti siyasetçileri bırakalım demek de siyasi bir tercihtir. Çizgi roman her zaman siyasiydi. Ekseriyetle şovendi, milliyetçiydi, erkekti, ahlakçıydı, apolitikti, anti-entelektüelistti ve bazen anti-politikti. Eğer bu noktadan bütüne bakarsanız çizgi romanı hayattan ve siyasetten bağımsız, azade ve dışarıda tutamazsınız. Mevcut kamusal değerleri destekleyen, belirginleştiren bir yönü hep olmuştur. Bizdeki ilk çizgi roman örnekleri tercüme edilirken yerlileştiriliyor. Gordon, Baytekin oluyor; Brick Bradford Bayçetin oluyor. Amerikan polisi bir bakıyorsunuz meşhur Türk polisi oluyor. Çocuk dergilerinde yönetici olarak ilkokul öğretmenleri çalışıyorlar. Pedagojik olarak, ahlaki olarak bir planlama yapıyorlar. Bu siyaset değil mi? Çocuklar şunu öğrensin bunu öğrenmesin demek siyaset değil mi? Amerikan polisini Türk polisine çevirmek siyasi bir tercih değil mi?


+ Ne amaçlanıyor bunu yaparak? Bir kompleks mi? Resmi bir tercihe dahil olmak mı?
Mutlaka terbiyevi bir tarafı var, milli kimliği inşa ediyorsunuz. Ders kitapları yazılıyor, dilden dine her şey revize ediliyor. Romanlar, oyunlar, marşlar, resimler sipariş ediliyor. Siz öyle bir ortamda, 1930’lu yıllardan söz ediyorum, çocuk dergilerini ve onların içinde yayınlanan çizgi romanları apayrı bir şey sayamazsınız. Bir defa yabancı olduğu için çizgi romanı yerlileştiriyorlar. Yabancı bir anlatının ahlaka ve eğitime mugayir olacağını düşünüyorlar. Çocukların dışarıdan gelen bir kültürün ürününü okuyarak olumsuz manada etkileneceğine inanıyorlar. Bunlar birer hap veya ilaç olarak görülüyor, insanlar bunu okursa şırıngadan enjekte edilir gibi düşünceleri değişir sanılıyor. Amerikalının yerine Türk’ü geçiriyorlar.


+ Türk olması satışı da etkiliyor mutlaka. 
Evet, zaten o tarihlerde bir çizgi romanı baştan sona alıp götürecek biz çizerimiz yok. Dergiler az sattığı için telifler de düşük. İyi telif veremezseniz nitelikli üretici de bulamazsınız. O yabancı çizgi romanın yerlisini-alternatifini üretecek çizer yok ortada. İlk dönem karikatüristlerimizi düşünün, o kadar azlar ki. Aynı tarihlerde Avrupa’ya baktığımızda da benzer sorunlar görüyoruz. Onlar da Amerikan çizgi romanlarını okuyorlar, ikame edilebilecek bir üretim yapamıyorlar. (...)


Not: Kısa bir bölümünü kullandığım söyleşi, dergiyi hiç görmedim, halen çıkıyor mu bilmiyorum, İstanbul'da yayınlanan Kırtıpil diye bir dergi için yapıldı. Söyleşiyi onlar istedi, sonra ortadan kayboldular. Çizgi roman sayısı yapacaklardı, galiba yapamadılar, ben sözümü tuttum, bana ısrar yapan arkadaşlar sırra kadem bastılar, maillere cevap vermediler vesaire. Yanlış olmasın, kimseyi suçluyor değilim, amatör heves böyle bir şeydir, iştah, inat ve ısrarla başlar, sabır varsa gerisi gelir, sabır yoksa kaybolur gider.

1 yorum:

  1. Meraba Levent Abi. Ben bir hikaye yazıyorum ve kafa dergisinde isminizi gördüm. Sizinle paylaşmak isterim. Umarım beğenir ve dönüş yaparsınız. http://dortucgen.blogspot.com.tr/

    YanıtlaSil