Cumartesi, Şubat 27, 2016

Kadın Hikâyelerini Beklerken…




Ramize Erer, Türkiye’nin en üretken çizgicilerinden biri. Uzun yıllar haftalık dergilerde, günlük gazetelerde çizmek, üstelik bunu belirli bir niteliğin altına düşmeden başarabilmek az şey değil. Hele bir dönem, başta Kötü Kız tiplemesi olmak üzere cinselliğini meydan okuyarak alenen yaşayan, cevval ve tedirgin edici genç kadın mizahını çok iyi anlatmıştı. Şehirli orta sınıf gençlerin hayatlarını komikleştirerek resmedilme mahareti göstererek popülerleşmişti.

Erer, epeyce bir süredir yurt dışında yaşıyor ve eskisi kadar “görünmüyor”. Şöyle de olabilir, ülkenin muhafazakârlaşmasıyla onun hikâyelerine ve cinselliğin kıyılarında gezinen bir mizaha pek rağbet edilmiyor. Bu nedenle Erer’le gazetelerde karşılaşamıyoruz. Ne yapıyor şimdi peki? Bayan Yanı dergisinde daha otobiyografik nitelikli çizgi romanlar üretiyor, çok yazılı ve belgeselvari işler diyebiliriz bunlara. Yakınlarda çıkan Kız Hikâyeleri albümü bu işlerin bir toplamı olmuş.

Otobiyografi faslını biraz açalım, yaşadığımız dönemin global çizgi üreticileri ekseriyetle geçmişlerini, özyaşam öykülerini anlatıyorlar, hele grafik romancılar. Edebiyata yakınlaşma arzusu, tuhaf bir teşhircilik, ifşa etmek, genelde itiraf kültürü bu eğilimin neden ve sonuçları olarak gösterilebilir. Büyük serüven anlatılarının yerini alan bu minimal hikâyeler genellikle aile sırlarını, kuşak çatışmasını, sancılı büyüme hikâyelerini içeriyor. Otoriterliğin eleştirildiği anlatılar oldukları da söylenebilir. Çizerlerin kendilerini tipleştirmesi, bizatihi hikâyelerinin kahramanları olması sık rastlanır bir durum olmakla birlikte Türkiye’de benzer nitelikli bir otobiyografik çizgi roman geleneği var diyemeyiz.

Erer bu bakımdan yeni ve iddialı bir işe kalkışmış. Balkanlardan göçen atalarının, onların çocuklarının, hısım ve akrabalarının aile hikâyelerini anlatmaya niyetlenmiş. Başlı başına ilginç bu yönüyle, üstelik anlatım diline hassasiyet gösterdiği, cümlelerine edebi bir kıvam kattığı hemen fark ediliyor. Başka türde bir işe yöneldiği, başka bir biçimde yoğunlaştığı da anlaşılıyor. Her üreticinin kendi rutini dışına çıktığı çalışmalar vardır. Hep aynı türde işler yapmaktan sıkılmıştır, daha yenilikçi bir işi hayal ediyor, yapmaya çalışıyordur vs. Kız Hikâyeleri, yanılıyor olabilirim ama bana öyle geldi, Erer’in böylesi bir arzuyla ürettiği, iştahlanarak çoğalttığı hikâyelerden derlenmiş bir albüm olmuş.

Buna karşılık zor okunan hikâyelerden oluşan bir albüm de olmuş. Bunun iki temel nedeni var. Birincisi, kareler arasında ardışıklık dediğimiz devamlılık pek yok. Görselliğe değil metne yüklenilmiş, metinle ilerleyen bir anlatım dili çıkmış ortaya. Gerçekçilik kaygısı, geçmişi tam anlatma ısrarı, çizgiyi değil metni öne çıkarmış. Çizgi roman olması hikâyeye bir kolaylık getirmemiş. İkincisi, Erer, aile hikâyesinde yakınlarını fotoğraf gerçekliğinde benzetmek istemiş. Bu durum, hikâyeye ve kendisine gereksiz bir yük bindirmiş. Oysa okur, o Enişte’yi o Abla’yı hiç bilmediği/hiç tanımadığı için benziyor –benzemiyor diyebilecek konumda değil. Hiç görmediği, hiç bilmediği insanlarla ilgili böyle bir meselesi doğal olarak olamaz. Erer gibi kıvrak çizgili, ne yaptığını bilen bir çizerin bu benzetme anaforuna kapılması hikâyeyi bazen iyiden iyiye donuklaştırmış. Ne zaman çizgi roman dilini hatırlasa hikâye hızlanmış, normalleşmiş… Ne zaman fotoğrafımsı olsa veya metne yüklense anlatı yavaşlamış. Bir yanda metne dayanan ve birbirini takip etmeyen kareler diğer yanda kimin kim olduğu anlaşılmayan karakterler enikonu sorun olmuş. Edebilik ve belgeselci yön hikâyeleri bazen çok hantallaştırmış. Erer, sanki bunları yazsaymış, bence bunu yapabilirmiş, çizgi roman değil de doğrudan yazıya dönüştürseymiş, daha doğru olurmuş, araya katılan illüstrasyonlar çeşni olur, metni hayli tatlılaştırırmış.

Bir parantez açacağım: Türkiye’de çizgi roman üreticilerin kendileri için özel olan itibarlı bir işe kalkıştıklarında metne ağırlık vermelerini itiraf ediyorum doğru bulmuyorum. Kimse onlardan gazeteci, akademisyen ya da araştırmacı olmalarını beklemiyor. Onlardan istenen çizgi romanın imkânlarını kullanarak iyi hikâye anlatmaları… Hissettiğimi söylüyorum, çizgi roman üreticileri yıllarca yazıp çiziyorlar ama yeterince saygı görmüyorlar. Yaptıkları sanat olarak görülmüyor, edebiyat ve sanat dergilerinde, kitap ilavelerinde hatırlanmıyor, önemsenmiyorlar. Bunun bir memnuniyetsizlik yaratması normal. Buna nasıl tepki veriyorlar peki? Her nedense köşe yazarlığına ya da edebiyatçılığa meylediyorlar böyle durumlarda. Çizgiye değil yazıya ağırlık veriyor ve yazıyı sanıyorum bir itibar ifadesi, bir sanat ve edebiyat karinesi olarak görüyorlar. Çizgi roman söz sanatlarını kullanmakla birlikte, bir makale, bir roman ya da hikâye değildir, gücünü kendine özgü anlatım dilinden alır. Tek bir sözcük kullanmadan da anlatacağınızı anlatabilirsiniz. İtibar ararken ortaya çıkan o çok yazının maddi karşılığı, itibar değil okunacak çok yazı oluyor. Bu kadar çok yazı, bir noktadan sonra görsellikle bağını kuramaz bir hale geliyor. Resimle-yazı arasındaki bağ kopunca görselin gücü azalıyor. Çizgi roman kendi olmaktan çıkarak metnin kölesi oluyor. Yazıyı destekleyen resimlere dönüşmesi onu illüstrasyon ve magazin vinyetine indiriyor.

Çizgi romanda karakterinizi hemen özdeşleşecek biçimde gösterebiliyor, devamlılığı bu özdeşleşmeyle kolaylaştırabiliyorsunuz. Erer, Kız Hikâyeleri’nde karakter oluşturmaya, aile geçmişini tahkiye ile kurmaya niyetlenmemiş veya bir devamlılık kurmamış. Yazarı gereğinden fazla konuşturmuş, oysa hayıflanarak söylüyorum, daha yenilikçi bir dil istifleyebilirdi. Yazıyı yazarken-albümü okurken hep aklımda bu vardı: beklentimi niye yüksek tutuyorum, abartıyor muyum? Erer, ortalamanın altında bir iş çıkarmış değil ki… Dünyadaki grafik roman eğilimi, en çok kadın çizgi romancılara yaradı, en çok onlar öne çıktılar. Abartmam biraz da ondan olabilir. Bana kalırsa, Türkiye kadın grafik romancıları ve onların kadın hikâyelerini bekliyor. Sadece okur olarak beklentimi söylemiyorum, potansiyelimiz olduğuna ve yapabileceğimize inanıyorum.

Radikal Kitap, 26.2.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder