Pazar, Ocak 03, 2016

Yaprakları koparamayanlar var, niye kitap gibi açılmıyor diyen var



Resimli Türkçe Edebiyat Takvimi geçtiğimiz günlerde raflardaki yerini aldı. 2015 Takvimi ile başlayan serüvene bu sene tasarım ve içerikte birtakım değişiklikler, yeni yazar ve çizerler eklenmiş. Biz de takvimin editörü Levent Cantek ile buluştuk ve tefrika, yazarlar, takvimin hazırlık ve editöryel süreçleri hakkında konuştuk.
-İlk olarak geçen seneki takvimle başlamak istiyorum, 2015 Resimli Türkçe Edebiyat Takvimi’ni yaparken tek seferlik bir şey diye mi yola çıkmıştınız?
Bir işe başlarken tek sefer olacak veya uzun yıllar yapacağız diye başlanmaz gibi geliyor bana. En azından ben yapamıyorum, iyi ve emek verilmiş bir iş olsun diyebilirsiniz, bu memlekette uzun vadeli planlara dayanan bir yayıncılık yapmak çok mümkün değil. Ben okurun ilgi göstereceğine inanıyordum. Okur ilgi gösterdiği sürece devam edecek bir çalışma bu.

-Sosyal medyada görüyoruz ki Edebiyat Takvimi’nin yapraklarını koparamayan okurlar var, bu durumla ilgili olarak ne düşünüyorsunuz?
Yaprakları koparamayanlar var, niye kitap gibi açılmıyor diyen var. Tarihleri tek tek kontrol edip şunlar eksik diye bize bağırıp çağıranlar var… Şu varsa bu niye yok diyenler var. E seneye de o olacak, öbürü olmayacak.  Çok anlamıyorum. Kut Zaferi, 1950’lere kadar bayram olarak kutlanıyordu, şimdi o ne diye insanlar google’a bakacaklar. Şimdi ne olduğu bile bilinmiyor. Bizim yaptığımız iş, bir tür oyunbazlık. Resmî tarih tutanağı değiliz, herkesi memnun etmek de mümkün değil. Ben bu işin bir eğlence olduğunu düşünüyorum, cırt yırtıyorsun, okuyorsun, gün geçiyor.

-Takvim fikri nasıl oluştu?
Şöyle oldu, eski duvar takvimleri vardı biliyorsunuz. En ünlüsü bana göre Saatli Maarif Takvimi’dir. O takvimi temel alarak on yıl kadar önce Arif Takvimi diye ironik bir iş yapılmıştı. O takvimi yapan arkadaşlardan biri olan Tolga Arvas, bizim büroya gelip giderdi. Ben o tekrar çalışsın, hareketlensin istiyordum, onu gaza getirmek için bu takvim işini önerdim. Öte yandan daha dolu bir iş istiyordum ve yaptığımız işin Türkçe edebiyatla ilgili olması gerekiyordu. Bu tür ürünler iştah açıcı bir nitelik taşırlar, insanı kitaba götürürler. Yapmak istediğim oydu. Yoksa takvim olgusunun yaşadığımız hayatın içinde yeri yok artık. İnsanlar kol saati bile kullanmıyor. Takvimde tefrikaların önemli bir ağırlığı var, hakeza çizgili bantlar… Hatta böyle bakılırsa, bir gazetenin kültür sanat sayfasını bile andırıyor diyebilirim. Eski gazetelerden söz ediyorum. Eskiden romanların tamamı önce gazetelerde tefrika edilirdi.

-Nostaljik bir yönü var, peki bu arkası yarın biçimine yazarlar uyum sağlayabildi mi?
O tarafıyla ilgilenmedim. İsteyen istediği gibi yazmalı. Popüler bir iş olduğu için o mantığı kavrayarak yazmak gerekmiyor. Çeşitlilik olarak bakıyorum ben buna. Tefrikayı kullandığımız bölümün ölçüleri belli. Yazarlar, yazdıklarını her güne sığacak bir biçimde tasarlayabilirler ama birkaçı hariç hiçbirisi buna uymadı. Dert ederek söylemiyorum bunu. Bu yılki takvimde bir tefrikaya en fazla yedi gün ayırdık. Takvimin en zor işlerinden biri bu zaten. Sığdırmaya çalışıyorsun. Eski gazetelerde de böyledir. Yazar haklı olarak hikâyesini düşünerek yazar, gerisini gazeteye bırakır; sığdırmak, bölmek, birleştirmek hep yazı işlerinin sorunu olur.

-Asıl merak ettiğim şu, siz hikâyeler için yazarla konuşup sözleşiyorsunuz ama diyelim ki yazar bir nedenden ötürü yazamıyor. Nasıl doldurdunuz yerini?
O tam bir kâbus. Geçen yıl, bir yazar, on günlük yer ayırmamı söyledi, ayırdım. Arada haberleşiyoruz, gecikiyor da, yazdım, yazıyorum, şu bu. Bir gönderdi, kısacık yazdığı. Bana diyor ki buradan roman çıkar, harika bir şey oldu. Benim aklımda boş kalan günler var tabii, o anlatıyor gevrek gevrek ama… Takvimi yaparken nabzım çok yükseldi, saplantılı biri olduğum için iş yetişmeyecek diye çok korktum. İş bitti, nabzım normale döndü. Doktora gittim tabii… Şunu demek istiyorum, bu risk her zaman var. Halledeceksiniz bir şekilde. Üzüm üzüme baka baka kararır misali, birlikte çalıştığım arkadaşlar da ya bana benzediler ya da zaten öyleydiler. Editörlük böyle bir şey, yetiştiriyoruz, açık gedik kapatıyoruz.

-Takvimin hazırlık sürecini merak ediyorum, biraz anlatır mısınız? Ne kadarlık bir sürenin emeği?
Geçen yıl daha kısa bir zamanda yaptık, matbaa sürecini katmıyorum. Elli gün kadar sürmüştü, bu defa daha ferah bir zamanda yaptık, üç ayda bitti diyebilirim. Küçük katkılar oldu ama beş kişilik bir ekibiz. Bir yandan da Türkçe edebiyat dizisini hazırlıyoruz, az değil ayda üç ya da dört kitap çıkartıyoruz. Bu sürede sadece takvimle uğraşmadık demek istiyorum. Bu tür çalışmalarda içerik kadar editöryel iletişim çok zahmetli oluyor. Aşağı yukarı seksen kişiyle çalıştık çünkü. Yoksa hammaliye halledilir, zor olan insanlarla, özellikle yazarlarla sürdürülen ilişkidir.

- Takvimde çizgi bantlar var, geçen seneye göre daha fazla. Orada nasıl bir mantık izlediniz?
Daha çok olmalı, seneye biraz daha oturur. Takvimin kronolojik ve malumatçı bir yönü var, tefrikaları var ama bir de özgün, mizahi, biraz sarkastik biraz geeker tarafı olmalı dedik. Bu onu genç ve aktüel kılacaktır diye düşündük. Altı ayrı bant var takvimde, biri her gün yayımlanan, diğerleri haftanın belli günleri yineleniyor. 

- Ne eksikti sizce, içerikle ilgili olarak soruyorum bunu.
Tam’lık bir fantezidir, ne yapsak eksik kalırız. Takvim bir tür edebiyat magazini. Bir Adalet Cimcoz arıyoruz mesela. Ne bileyim haiku yazan biri güzel olurdu. Ben işin en çok bu tarafını seviyorum, içerik konuşmak, hikâye konuşmak güzeldir. Editörlüğün gerisi, iş yetiştirmek, nezaket, sürekli empati ve diğer amelelikler. Önümüzdeki maçlara bakar gibi yeni kitapları hazırlayarak geçiyor ömrümüz. Seneye bakarız yenisine…

Radikal Kitap, 1.1.2016, Cihan Erken imzalı söyleşi

Soldan Sağa Takvim Ekibi: Ben,
Duygu Çayırcıoğlu, Necdet Dümelli, Aybars Yanık, Deniz Karagül

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder