Çizgi romanla bütün yaşıtlarım gibi
çocukken tanıştım, yine küçük yaşlarda taklit ederek defterlere çizerek dergiler
hazırlamaya çalıştım. 15 yaşındayken de pek çok genç çizerle mektup arkadaşlığı
yoluyla çalışmaya, çizgi roman üretmeye başladım. İlk öykülerim Korku
dergisinde yayınlandı (1985). Doksanlı yılların başında fanzinler (fotokopi
dergiler) çıkarmaya başladım. Daha da sonra çizer ve koleksiyoncularla
konuşarak, kütüphanelerde çalışarak Türkiye’de çizgi romanı anlatan bir kitap
yazmaya başladım. O kitap ve öncesinde yazdığım çizgi roman ve mizahla ilgili
makaleler benim üniversiteye girmemi sağladı, akademisyen oldum. Uzun uzadıya
anlatmak istemem ama çizgi romana gösterdiğim tutku, beni bir yerlere taşıdı
demek daha doğru. Hayallerim vardı, o tutku giderek beni de var eden bir
hissiyata dönüştü. Sorunuzun içinde yer alan profesyonellik ifadesi, benim
tutkumu tam olarak nitelemiyor. Amatörce başlayan, akademi deneyimimle beraber
disipline olan başka bir şey oldu ama bu yine profesyonelce olmadı. Bugün,
grafik roman senaryoları yazıyorum, albümler yayınlanıyor, işin kendisi her
bakımdan profesyonel görünebilir ama içimde hâlâ, çocukluktan kalan hatırı
sayılır bir tortu var. Aşk olmasa bu kadar süremezdi çünkü.
Türkiye’de çizgi romanla uğraştığınız süreçte olumlu veya olumsuz
ne gibi deneyimler yaşadınız?
Çizgi roman öyle adam akıllı saygı gören
sanatlardan değildir, sanat bile sayılmaz çok zaman. Benim gibi bu işle
yıllarca uğraşırsanız, bu türden itibarsızlaştırmayla çok karşılaşmış biri
olursunuz. Gençken, çizgi romana Teksas Tommiks denmesine bile kızar,
düzeltirdim. Şimdi pek umursamıyorum. Bir üretici olarak iyi hikâye anlatmaya
bakıyorum, insanlara dokunan, onları etkileyen hikâyeler. İyi, hikâye er ya da
geç sevilir ve konuşulur. Asıl itibar da odur. Yıllarca çizgi roman hakkında
yazarken, sanat ve edebiyat dergilerinde çizgi romanla ilgili yazılar çıkması
için didinirken de aynı hissiyatım vardı. İyi yazılırsa, iyi anlatılırsa
yayınlanır ve okunur dedim.
Gözlemleriniz doğrultusunda Türkiye’nin çizgi romana yaklaşımının
süreç içerisinde ne gibi değişiklikler geçirdiğini söyleyebilirsiniz?
Eskisi gibi değil demek gerekiyor. Bir
ara kaybolmuştu, tekrar hatırlandı, sonra nostaljisi yapılır oldu. Nostalji bir
şeyin tükenmişliğini gösterir. Yeni şeyler üretmeye çalışıyorum. Grafik roman
vurgusunu da bu sebeple yapıyor ve başka türlü hikâyeler anlatmaya çalışıyorum.
Türkiye’de özellikle genç yazarlar/çizerler çizgi roman alanına
yönelmeyi tercih ediyor mu?
Çok değil çünkü yapılan işin, mevcut
koşullarda telif getirisi yok. Gösterilen emeğe göre yok demeli veya. Öte
yandan yurt dışına daha fazla insan iş yapmaya başladı, o güzel.
Türk çizgi romanının batılı çizgi romanla arasında nasıl bir
ilişki olduğundan bahsedebilir misiniz?
Türkiye’de çizgi roman ilk üretimlerine
taklit ederek başlamıştır. Taklit ve hayranlıkla başlayan bir süreçten söz
ediyorum. Yerli üretimin çok yoğun olduğu 1970’li yıllarda ise dünyayla
ilişkisi azalıyor, neredeyse hiç takip edilmez oluyor. Herkesin bu kadar Oğuz
Aral taklit etmesi, piyasada para eden çizgiyi yinelemek kadar ufuksuzluğu
gösteriyor. Gerek görmemişler yeni bir şey aramaya, denemeye. Para eden,
piyasada makbul olan çizgi sürekli yenilenmiş. Bugünse hem satışlar düştü, hem
de çizgi roman çok az insan için bir geçim kaynağı. Yabancı üretimlerse geçmişe
nazaran daha çok izleniyor.
Türkiye’nin çizgi roman alanında dünyadaki konumu nedir? Bu konuma
etki eden faktörler hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Dünyada bir konumu yok, bilinmiyoruz,
yurt dışında çeşitli etkinliklerde bulundum. Hakkımızda tek bir fikirleri yok
desek yeridir. Oysa bizim çizgi romanımız sahiden tuhaf ve ilgi çekici içeriklere
sahip. Geniş anlamıyla çocuklara değil yetişkinlere yöneliktir örneğin.
Çocuklar için üretilmiş ve popüler olmuş çizgi romanımız yok desek yeridir.
Amerikan çizgi romanı giderek çocuksuluktan sıyırılırken, underground comics
estetikle ve sansürle dünya kadar kavga ederek bir noktaya gelirken, biz oralara
çok daha önce vardık mesela. Bu bile ilginç aslında ama en çok ürettiğimiz
yıllarda yurt dışına çıkmamışız, ürün satamamışız. Tek tük istisnalar var onlar
da genel durumu değiştirmiyor. Çizerler uzunca bir süre Türkiye’de telifle
geçinebildikleri için yurt dışına çıkmadılar, şimdi çizgili dergiler az satmaya
başlayınca, piyasa daralınca dışarıya yöneldiler. Arz talep ilişkisi…
Çizgi romanın ülkemiz ve dünya genelinde geleceğiyle ilgili neler
düşünüyorsunuz?
Bu tür soruların cevabını
bilmiyorum, çizgi roman yazılı basın varolduğu sürece varlığını koruyacak onu
biliyorum. Ben üretmeye devam edeceğim, onu da biliyorum.
[Bilkent'te bir ders kapsamında soruldu bu sorular. Kimler sordu bilmiyorum ama soruları bana Anıl Karasaç isimli bir öğrenci aktardı -2015.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder