Salı, Kasım 17, 2015

Uzak Şehir: Kederli ve Karanlık Bir Grafik Roman



(...) 2007’de üniversiteden ayrıldım, arada yarı akademik yazılar yazıyorum, bazen yazmak da istiyorum ama galiba, o alandan uzaklaşmış durumdayım. Roman yazmayı da şimdilik düşünmüyorum. Benim çizgi romanla ilgili ilk senaryom 1985 yılına ait, eski çizgi roman dergileri karıştırılırsa bu konuda bir tutkum olduğu zaten görülebilir. Pek çok arkadaşım ve tanıdığım, benim çizgi romanla bu ölçüde ilgilenmemi pek anlamlı bulmuyor. Kendilerine göre daha anlamlı ve büyük işler yapabileceğimi düşünüyorlar. Bir Hocam, daha yeni, üç hafta kadar önce, imalı bir biçimde “bayağı sardırdın bu çizgili işlere” dedi bana. Benim bu yönümü bilmiyor, ders anlatan, tuhaf şeyler bilen, kütüphanelerde vakit geçiren arşivci yönüme bakarak konuşuyor. Benim derdim ise şu, hayatımı mutlu olduğum işleri yaparak sürdürmek istiyorum. Yazabildiğim kadar senaryo yazacağım, aralıklarla televizyon ve sinemaya işler yapacağım. Hikâye anlatmak kadar güzel olan çok az şey var bu dünyada. (...) Fransa’da çizgi roman çok sevilir ama orada da üreticilerden benzer şikâyetler duyabilirsiniz. Sanattı değildi, önemliydi önemsizdi, hepsi bana çok uzatılmış şeyler gibi geliyor. İnsanların egolarını korumak adına birbirlerini ve karşılarına çıkan her şeyi küçümsedikleri bir dünyada yaşıyoruz. Bunlarla uğraşmak için genç değilim artık, hepsi unutulacak, aslolan yapıp ettiklerimiz, iyi hikâyeler er ya da geç fark edilirler, işimize bakalım, hayat dediğimiz dar vakit demek… İyi hikaye, okunur, sevilir, hatırlanır ve itibar getirir…

[Berat'la birlikte yaptığımız söyleşinin tamamı ÖtekiSinema'da...]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder