Yakın tarihli bir romanın çizgi roman uyarlaması
yapılması zaten ilginç; bunu bizzat yazarının yapması, üstelik senaryoyu romana
sadakat göstermeden kurması iki kere daha ilginç olmuş. Çizgi romanla ilgilenen
herkesin romanla çizgi romanı karşılaştırarak okumasını öneririm. Çünkü farklı
tercihlerde bulunmuş yazar, devamlılığı güçlendiren bir kurgu oluşturmuş. Çizgi
romanla edebiyatın anlatım dilleri aynı değil, birinde sözcüklerle
düşünüyorsunuz diğerinde diyaloglar ve ardışık sahnelerle. Sizin romanda sözcüklerle
evirip çevirdiğiniz, okurun tahayyülünü yönlendirdiğiniz, uzun uzadıya
işlediğiniz bir betimlemeyi, çizgi romanda ressam tek bir karede kısa yoldan
‘gösteriveriyor’ çünkü.
Zweig’in Petropolis’teki çalışma odasının nasıl olduğunu
romanda ayrıntısıyla anlatmak, bu ve benzeri atmosfer tarifleriyle kendisini
intihara götüren o koyu kasveti, günbegün kararan evi, okura hissettirmek
zorundasınız. Eprimiş bir eşya, süssüz bir perde, yemek odasının ortasındaki tahta
masa veya sapından eğilmiş bir bıçak okura duygu olarak sirayet edebilir. Okura
geçmesi gereken ve sayfalar ilerledikçe pekişecek olan duygu, Zweig’in
intiharıdır. Okur, ne olacağını biliyordur, biz o son günleri nasıl yaşadığını,
mutsuz, çaresiz, çıkışsız, acı çeken, içine kapanan Zweig’in ölmeye nasıl karar
verdiğini görmek isteriz. Geriye dönüşlerle onu o noktaya getiren hayal
kırıklıklarını öğreniriz.
Seksik, roman zamanında ileri geri sıçrayan, bazen
belgesel tadı veren detaylarını senaryolaştırırken pek kullanmamış veya bu yükü
Sorel’in görsel gözüne devretmiş. Sorel, bence iyi bir seçim olmuş, 90’lı
yıllardan beri çizen tecrübeli bir isim. Çizgi dünyasının yıldızlarından biri
değil ama bana sorarsanız iyi bir işçi. Kaldı ki böylesi bir uyarlamada ister
istemez yazar konuşulur, çizer değil. Gerçekçi
bir çizgi olsun istenmiş, onu sağlamış, hüznü belirginleştiren bir renk
kullanımı olmuş, belgeselci vurgu gerektirdiği için dönem aurası ve benzerlik
iddiası ortalamanın altına düşmemiş… Bunlar hep olumlu katkılar…
Öte yandan bir edebiyat uyarlamasında sadece resmetmekle yetinemezsiniz,
örneğin romanda az konuşan, sadece düşünerek, hissettiklerini anlatan birini
çizgi romanda başkalaştırmak, konuşkanlaştırmak gerekebilir. Zweig, romanda geçen,
doğum günü nedeniyle verilen yemekli bir davette, misafirlerin önünde bir şiir
okuyor, ölümünün habercisi olan dizeler içeren bir şiir bu. Karısı Lotte, bunu
fark edince ağlayarak odadan çıkıyor. Zweig, misafirlerden özür dileyerek
karısının ardından gidiyor ve onunla teskin edici bir konuşma yapıyor: ‘avutucu
birkaç söz fısıldadı kulağına, bir mendil alıp yanaklarını, alnını sildi’. Çizgi romanda bu dramatik sahneyi böyle
geçiştiremezsiniz, Seksik de geçiştirmemiş, doğrusunu yapıp genişletmiş, karı
kocayı konuşturmuş, o avutucu birkaç söz neymiş, eklemiş senaryoya. Lotte’nin
şiirden ne anlam çıkardığını, hangi sözcüğün onu yaraladığını söyletmiş, işaret
etmiş okura. Roman yazarken okurun algısına bırakılan o kısacık sahneyi
güçlendirmiş. Bir yönüyle basitleştirmiş denebilir, bana sorarsanız görsel
olarak sahnenin değerini yükseltmiş. O sahnede Lotte ağlıyor ve biz karı
kocanın ilk kez intiharı konuşup tartıştıklarını görüyoruz. Tek bir cümleyle
anlatılmaması gerekan, hikâyeyi hızlandıran, okuru finale hazırlayan bir sahne,
romandaki yeri ile çizgi romandaki yeri birbirinden farklı bu yüzden. Romanda
atmosfer yaratan bir yazar, çizgi romanda drama kurallarına sadakat gösteren
bir senarist olmuş. Suskunlaşan ve konuşan iki ayrı Zweig kullanılmış bile
diyebiliriz buna.
Siksek, çizgi romanın finalinde ‘göstermekle’ ilgili
romandan farklı bir tercihte bulunmuş, malum, gerçek hayatta Zweig ile Lotte
elele tutuşarak, yan yana, birbirlerine sokularak yatağa yatarlar, birlikte zehir
içerek intihar etmişlerdir. İkiliyi evde ölü olarak bulanlar tarafından çekilen
resim, sanıyorum geçen yüzyılın en dramatik fotoğraflarından biridir ve
Seksik’in romanının çıkış noktası bile olmuş olabilir. İnsanın içini
parçalayan, aşk kadar çıkışsızlığı anlatan, hafızalarda yer eden, tedirgin
edici bir resimdir. Roman, bu sahneyle bitiyor ama çizgi romanı, görsel olarak
gerisinde kalacaklarını düşünmüşler ki o resimle bitirmemişler. Fotoğrafın
aslını koysalar, kendi gerçeklik düzlemlerini tahrif edeceklerine inanmışlar, aynısını
çizmeye de yeltenmemişler, bu kadar popüler bir fotoğrafla rekabet edebilmek kabul
ediyorum kolay değil. Seksik, çizgi romanın finalinde karı kocanın ayakta
birbirlerine sarılmalarına zoomla yaklaşmayı tercih etmiş, anlatım kutularına,
metne yoğunlaşmış ve şiirsel bir dil kullanmış, bence gerekçesi ne olursa olsun
finalde romanın gerisine düşmüşler.
Hoş bir romandı Zweig’in Son Günleri, Zweig’a sahici bir
saygı gösteriyordu. Çizgi roman uyarlamasıysa, iyi ya da kötü demeyeceğim,
başka bir bağlamda yeni bir yorum olmuş, kıyaslayarak okunması illa ki
faydalıdır. Bitirirken albümün çizeri Sorel’in geçen yıl Guy De Maupassant’tan
Le Horla isimli bir edebiyat uyarlaması yaptığını yayıncılara duyurayım.
İlgilenen çıkabilir…
Radikal Kitap, 21.8.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder