Pazar, Nisan 29, 2018

Bir Yirminci Yüzyıl Klasiği



Malumunuz, çizgi roman çocuklar için üretilmemiştir ama çocuklardan ilgi gördükçe çocuksulaştırılmış, ahlaki ve pedagojik bir denetimle endüstriyel kodları belirlenmiş bir mecraya dönüştürülmüştür. Hal bu olunca, yani çizgi romanlar, çok sattıkça, kârlı bir sanayi koluna dönüştükçe, yetişkinlere, edebiyata ve sanata yönelik içerikten yıl be yıl uzaklaşmıştır. 1950'lerde Amerika'da belirlenen yayıncılık kurallarına göre örneğin çıplak bir kadın çizmek, küfürlü konuşmak, kanunun suç saydığı edimleri olumlu ya da olumsuz resmetmek, hükümetleri, orduyu, eğitim sistemini, aileyi eleştirmek yasaktır. Çizgi romanların iyi ya da kötü arasında, iyinin kötüyü alt etmesiyle sonuçlanacak biçimde hikâyeleştirilmesi yeterlidir. İyilik ve kötülüğün ne olduğunun tartışılması tehlikelidir. Çizgi roman, her zaman, net, basit ve kolay anlaşılır olmalıdır vs. Herhangi bir sanat ürününü endüstriyel kodlarla üretmeye kalkarsanız, yazarın veya çizerin kim olduğu önemsizleşir. Sanatçılar değişebilir, aslolan dizinin devamlılığı ve marka değeridir.

Böylesi bir tabloda üretici olduğunuzu, kendi hikâyelerinizi anlatmak istediğinizi düşünün. Çocuksulaştırılmış, sınırları belirlenmiş kahramanlardan oluşan bir yayın dünyasının içindesiniz. Çok sıkı bir sansür var, o sansürü belirleyen büyük firmalar yayın dağıtım ağlarını da kontrol ediyorlar. Hikâyenizin içeriği daha en baştan kabul görmüyor, görse bile vitrine çıkamıyor, dağıtılamıyor, dağıtılamadığı için satamıyor ve telif geliri elde edemiyor. El fatiha!

1960'lı yıllarda pek çok çizgi romancı bu çıkışsızlıktan şikâyetçiydi, alternatif mecralar oluşturmaya çalışıyordu. Bir on yıl içinde bunu başardılar da! Çok şükür başardılar da çizgi roman yeniden sanata ve edebiyata göz kırpar oldu o tarihten sonra...Underground Comics denilen akımın dünya çapında şöhret kazanmış ismi Robert Crumb tam da o yıllarda çizgi romana başladı. Sadece bizim çizerlerimizi değil her kültürden çizgi romancıları, karikatüristleri yarım asırdır etkileyen bir ustadan söz ediyorum. Flaneur, underground çizgi romanın sembollerinden olan iki Crumb tiplemesinin Fritz the Cat ve Mr.Natural'in serüvenlerinden oluşan iki ayrı albüm yayınladı. O vesileyle yazıyorum bunları. Hazır, 1960'lardan, yeraltı sanatlarından söz etmişken, yazıyı Fritz ile bağlayalım isterim. Çünkü bu sarkastik kedinin ortaya çıkışı ve sonlanışı, underground çizgi roman üretiminin trajikomik nitelikli tipik hikâyelerinden birini içeriyor.

Crumb, 1943 doğumlu, kalabalık ve epeyce sorunlu bir ailede büyüyor. Sonradan uyuşturucu nedeniyle hayatını kaybedecek olan erkek kardeşiyle birlikte amatörce çizgi romanlar yapıyorlar. Fritz adlı kedinin ilk çizimlerine henüz 16 yaşındayken başlıyor. Çeşitli söyleşilerinde farklı biçimlerde hatırlasa da anlaşıldığı kadarıyla altı yıl kadar aralıkla bu tiplemenin hikâyelerini çiziyor. 1965'te, Harvey Kurtzman'ın editörlüğünde çıkan Help için çizerek Fritz'i gün yüzüne çıkarıyor. Sonrası epey karışık. Kardeşi ölüyor, genç yaşta evleniyor, LSD kullanmaya başlıyor ve neyi-nasıl yaptığını hatırlamadan yaşadığı, mutsuz ve bulanık bir evreye giriyor. Ailesinden uzaklaşma telaşı, yalnızlığı, anarşist akımlarla yaşadığı uyumsuzluk, maddi sıkıntılar, mutsuz evliliği, hepsi peşi sıra geliyor. Gel gör ki, aynı hayhuy içinde, Fritz, underground alemde popülerlik kazanıyor ve animasyona uyarlanıyor. Kazandığı para ona iyi gelse de Crumb filmden hoşlanmıyor, karısı ondan habersiz, para için ikinci filme de izin veriyor, sonra zaten boşanıyorlar. İlginç olan şu, Crumb, kendisi için hayati bir gerekçeyle, mutsuz evliğini, uyuşturucuya bulaşarak ölüme yaklaştığı günleri veya karısıyla paylaşmak istemediği telif gelirini düşünerek olabilir, Fritz'i çizmeyi bırakıyor.

Burası biraz teferruat istiyor. Crumb, piyasanın işleyişi nedeniyle düzenli ve iyi bir gelire sahip bir çizer değil o yıllarda. Güçlü çizgisine, parlak zekasına rağmen anakım çizgi roman dergileri için çalışmıyor. İşadamlarını, ticari ürünleri, kapitalist ahlakı, piyasa etiğini, hiç bir zaman kabullenmiyor ama gel gör ki geçim sıkıntısıyla paraya ihtiyacı var. Böyle bir durumda bile, markaya dönüşecek, altın yumurtlayan tavuğunu, haşarı kedisini umursamıyor ve onu mezara gömer gibi sönümlendiriyor. Crumb, sadece bu kararıyla bile büyük bir sanatçı. 

Fritz'le ne yapmıştı? Hafif bohem ve beat, pozcu ve palavracı, haz düşkünü, güvenilmez, sözde şair, saplantılı, bencil, müptela bir kediyi kendine kahraman olarak seçmişti. Yayınlandığı dönem için ilginçliği şuydu: hakim mizahın aksine diyelim, çizgiler ve tiplemeler komik çizilmekte birlikte, anlatının dili söz komiği değildi; sakindi, gerçekçiydi, bağlamsız sayıklamalar, tekrarlar, klişe sözler, gençlik alt kültürünü iyi tanımlayan ifadeler, akıl yürütmeler içeriyordu. Sokağı, mahremi, bekar evini ilk kez birisi başka bir gözle anlatıyordu. Bütün tiplemeler bir gösteri olarak mutsuzdu, çabuk sıkılıyor, devrimci tiradlar atıyor, ot tüttürüyor, muhafazakarlara küfrediyor, kolay savruluyor, tutarsız davranışlarda bulunuyordu. Kamerası ilginçti, aynı açıyı kullanarak sayısız kare çiziyor, herkesin kıpırdamadan, birbirini dinlemeden, uzun uzun nasıl gevezelik ettiğini neşeli bir havada güzel resmediyordu. Fritz the Cat, 68 öncesini ve sonrasını, öğrencileri, gençleri, şehrin kenarlarını, hava kararınca yaşananları anlatan bir yirminci yüzyıl klasiğidir, kaçırmayın.


Radikal Kitap, 3.10.2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder