Her büyüyen şehir, aşağı yukarı, elli yılda bir bu türden dönüşümler geçirir. Binalar yaşlanır, can güvenliğini tehlikeye düşürecek bir deformasyona uğrar vs... Veya bunlar bahane edilerek, aynı araziler yeniden alınır satılır, binalar yıkılır yeniden yapılır, birileri kazanır birileri kaybeder...
Kentsel dönüşüm, ülkeden ülkeye, kültürden kültüre farklı yaşanıyor.
Ben resimdeki protestoyla ilgileneceğim. Biz "yıkmayın, uzak durun", "simsar", "yıktırmayız" demeye ne zaman başladık mesela...
Üç kapakta da endişe var, kabullenme var ama açık biçimde niye yıkıldığını sorgulayan bir eleştiri yok...
1957-58 yılları İstanbul ve Ankara'da, evlerin yıkıldığı, caddelerin genişlediği, şehrin başkalaştığı, apartmanların çoğaldığı yıllar...O yılların yıkım hikayelerini dinlerseniz, insanlardab, özellikle yıkılan teneke mahallelerin, eski ve ahşap evlerin sakinlerinden en çok "ucuza" gitme şikayetleri duyuyorsunuz. İstimlak parasının azlığı, yeniden açılan davalar, itirazlar, üç kuruşa sokakta kaldık demeler vs vs...Gerisi, nostalji...Ah ne güzel komşulardık!
Protesto ve yıkıma yönelik isyan, 70'li yıllara kadar pek yok...Hiç yok demiyorum, mesela Sulukule 1950'li yılların sonundan itibaren boşaltılmak istiyor. Çingene mahallesi direniyor, kabullenmiyor...Fatsa'ya Gürcü direnişi dersek azımsamış mı oluruz? Oluruz ama bu farklılığı hesap etmemek saçma olur...Sulukule, Çingene mahallesi olmasa dayanabilir miydi, ben emin değilim. Yine 1957-58 aralığında Ankara'nın en eski mahallelerinden biri olan Hacettepe bu yıkıma dayanamıyor misal... O kadar kavgacılar, o kadar kabadayıları var, o kadar mahalle kültürleri var, yapamıyorlar işte...Karar alınıyor, 27 Mayıs sonrasında da yürürlüğe konuyor...Mahalle yıkılıp üzerine hastane yapılıyor. Oysa, hastane için yer mi yok Ankara'da...
İlginç olan, bu evler yıkıldığında kimin para kazandığına ilişkin bir eleştirinin olmaması...
Yeşilçam, gecekondu mahallelerine göz koyan Müteahhit tiplemesini çok sevmişti... Pürosunu tüttüren, viski içen, şımarık çocuklar yetiştiren fabrikatörler 27 Mayıs öncesinde yok muydu? Vardı ama onları Yahudi olarak resmediyordu popüler kültürümüz.
Türk işadamlarına ve müteahhit olarak devlete ses etmeyi istememeşiz...
Veya "daha iyi eve çıkmak", "sınıf atlamak", "daire sahibi olmak" Türklerin hoşuna gidiyor...Eskisi yıkılsın yenisi yapılsın derken bir sorun görmüyorlar, kimse mutsuz değil...
Simsar, yine simsar ama bizimle paylaşırsa, ecicik bize de koklatırsa Vallaha billaha mesele yok galiba...
Direnmekten bahsediyorsak eğer bizim için en önemli örnek Dikmen Vadisi'ndeki mahalledir bence. Son derece örgütlü ve bilinçli oradaki halk ama bunun karşılığı olarak yıllardır şehrin merkezinde hizmetsiz kalıyorlar, sürekli belediyeyle çatışıyorlar.
YanıtlaSil