|
|
1934 yılından bir öğrenci eleştirisi. Mizah dergileri, Gırgır'a kadar pek öğrencilerle ilgilenmemiştir. Öğrencilerle ilgili bir "sorun" yoktur gündemlerinde. Onlara bakarken bir ebeveyn gibi düşünür, bir otorite merci gibi hayıflanırlar. Öğrenciler, boş zamanlarını kültürel faaliyetlerle değil eğlenceyle, modayla, sinemayla, aylaklıkla geçiriyordur, hoşnutsuzca söylenirler: "nereye gidiyordur bu gençlik?". Geleneği ve sağduyuyu temsil eden iki amca kendi alemlerinde oyun oynayan gençlere bakıp "Maşallah, gençler boş durmuyor!" diyerek ironi yapıyorlar. Espri anlayışının, siyasetin mutlaka taraf olmakla anlaşıldığı yıllardan bahsediyoruz. Üstelik, taraf olmanın kesin sonucu karşı tarafı düşmanlaştırmakla gelişiyor. "Her kediye bahçeye kaçar", öğrenciler de kural dışına çıkacaklar ki büyüsünler diyemiyorlar. Suçlamayla utandırma arasında salınan büyük aile vurgusu bana hep hastalıklı gelir... Öğrenciler, altmışlı yıllara kadar kasket takarlardı. Kasket-şapka, disiplinin, okumuşluğun, efendiğiliğin ve haliyle subaylığın göstergesi elbette.
|
|
27 Mayıs sonrasına, Fransa'dan ilhamla, o günlerde İkinci Cumhuriyet derlerdi. Gazetelerde, siyasetçilerin dilinde bu kavramsallaştırma sürekli tekrarlanırdı. Yukarıdaki ay yüzlü genç kadın, İkinci Cumhuriyeti temsil eden bir tipleme...Başının üzerindekiler de 61' Seçimlerine katılacak parti liderleri. Solda İnönü, Sağda Bölükbaşı, karşıda elinde palayla çizilmiş olan Adalet Partili Gümüşpala, onun karşısında Yeni Türkiye Partisi Lideri Ekrem Alican... Masadakilerden Osman Bölükbaşı, yerini ilerleyen yıllarda Türkeş'e bırakacak, partisi Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi, kısa süre içinde MHP'ye dönüşecek, Gümüşpala da beklenmedik bir biçimde vefat edince yerine Süleyman Demirel geçecekti...Yeni Türkiye ise küçük bir partiydi, 1973'te bütünüyle kapandı...
Kapaktaki espriyse, mizah dergilerinin klişelerinden biri, "siyasetçiler, keşke kavga etmeseler, keşke güzelce anlaşsalar, birlikte hareket etseler" türünden içi boş bir temenni, genellikle darbe sonrasında kullanılan bir "ah vah" numarası. Siyaset, doğal olarak tartışmadır, anlaşmazlıklardan doğan müzakere sürecidir. Kavga ne zaman olmaz? Bir abi, bir baba, bir öğretmen sınıfa girip uyardığı, kavga edenleri ayırdığı, tembihlediği, ikazlarda bulunduğu, bir daha yaparsa başına gelecekleri hatırlattığı zaman....İlla bir erkek yapacak tabii...
Bu kapak biraz daha açıklayıcı olabilir. Yine kadın bedeni üzerinden yapılan bir niteleme çünkü. Cumhuriyeti temsil eden kadını takip eden iki kötü adama dikkat edin... İkisi de rejimin düşmanı, biri Solcu diğeri Şeriatçı...Nerdeler? Orduevinin önünde...Genç kadın, Orduevinden mi çıkmış yoksa esas oğlan, jönprömiye subay orduevinden dışarı çıkıp kızı kurtarır, çakalları döver mi denmek istenmiş belirsiz...
Öte yandan kadının kolyesi, küpesi o yıllarda değil ama geçtiğimiz on yıl içinde moda oldu.
1963 tarihli bir kapak, bir askerin siyasete girmesi üzülerek aktarılıyor. Alparslan Türkeş, aktif siyasete gireceğini duyuruyor. Tellak, "güle güle kirlen beğüm" diyor. İlla ki kirlenecek çünkü...Akbaba, milliyetçidir ama sadece milliyetçi olan siyasetçi ve partiyi desteklemesi mümkün değildir. Çünkü azınlık olmak marjinal olmak demektir ve marjinal olan sokağa yakındır, sokaksa tehlikedir...Türkeş, sokağa çıktığı an kirlenecektir, orduevinin jönprömiyesi değildir artık...Kir vurgusu o yüzden yapılıyor...
Genç Süleyman Demirel, siyasete atıldığında, soyadından dolayı demir elli çizilmiştir. Seçim zafererini kazandıkça bu demir elli imgesi pekiştirilmiştir de...Sonradan unutulduğu için bugün ilginç geliyor... 1970 yılından esprisi güzel bir kapak, alt yazısı "El Sanatları Sergisi"...Sağdan işareti de güzel...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder