Cuma, Temmuz 05, 2013

Hüzün Kalbimize Çökmüş Uzun Bir Cümle




Kitabınız “Dumankara: Hayat Bir Yangındı”  için çizgi roman albümü, nasıl bir özelliği var?

Dumankara bir grafik roman albümü. Grafik roman için daha nitelikli çizgi roman denebilir. Her şeyi başaran, muktedir kahramanların merkezde olduğu geleneksel çizgi romanlardan farklı bir hikâyesi olan, edebiyata yakın, daha insani ve daha derinlikli metinler. Kitap ayracı kullanarak okunan çizgi romanlar da deniyor. Dumankara bu türden bir çalışma.


 Çizgi romana ilginiz nereden geliyor?

Bu konuda çeşitli kitaplarım var, sanıyorum Türkiye’de çizgi roman hakkında en çok yazı yazmış araştırmacı benim. Dumankara da ister istemez bu ilginin bir sonucu.


Çizgi romanların size göre öne çıkan yanları nelerdir?

Yüz yıl önce kolay okunur olması nedeniyle ilgi çekiyordu. Gazeteler daha fazla satabilmek, okur yazarlığı sınırlı olan kitlelere ulaşabilmek için çizgi romanı araçsallaştırdılar. Bugün daha çok sinemaya ve edebiyata benzetiliyor ama her ikisine göre daha zayıf ve daha güçlü olduğu yanları olan, esasen ikisine de çok benzemeyen bir anlatım aracı demek gerekiyor.


Kitabınızda senaryosu size ait 21 hikâyeyle Ankara’yı anlatıyorsunuz, yazarken nelerden etkilendiniz?

Sevdiğim yazar ve hikâyeciler yıllar içinde değişmekle birlikte genellikle yoksul hikâyelerini, geniş anlamıyla haksızlık hikâyelerini severim. Grafik roman yapmak ve genel olarak türe ilişkin beklenti ve yargıların dışına çıkmak istediğim için edebiyata yaklaşmaya çalıştım. İnsan pek çok şeyden etkileniyor ama ne yapmak istediğinize bağlı olarak o etkilenmeleri belli bir amaca evriltiyorsunuz.


Kitapta 19 çizerde size eşlik ediyor, hikâyelerinize bir bütün oluşturuyor, bu süreçte sanatçılarla nasıl bir süreç yaşadınız?

Böyle bir kitap yapmaya karar verince önce senaryoları yazmaya başladım, sonra hikâyelere uygun çizerleri aradım. Birlikte çalıştığım çizerler dışında yeni insanlara ulaşmaya çalıştım. Bir yandan da yazmaya devam ediyordum. Çizere göre hikâye düşündüğüm de oldu, hikâyeye göre çizer aradığım da. Üç aylık bir çalışmanın sonucunda kitap tamamlandı.


Örneğin Ankara 1916 hikâyesini ve görsellerini nasıl hazırladınız?

Sadece o hikâye için değil bütün kitap için bir görsel arşiv oluşturdum ve çizerlere çalışmanın başında bunları aktardım. Hikâyenin geçtiği döneme ilişkin Ankara resimleri, sokaklar, binalar veya o yıllara ait ayrıntılar… Bütün çizerler kapsamlı bir görsel arşive sahip olarak çizimlere başladılar.


Hüzün kalbimize çökmüş uzun bir cümle... Biz bu kavgayı kaybettik!" ile ne demek istediniz?

Bu arka kapak yazısından… Dumankara’da genellikle yoksulların ve sıradan insanların hikâyesini anlattım. Sıradan insanlar ancak çıldırdıklarında, intihar ettiklerinde, cinayet işlediklerinde haber olurlar. Kendilerini anlatacakları, ifade edebilecekleri anlatım kanalları yoktur. Sıkıntılarla, kavgayı ta en baştan kaybettiklerine dair bir hissiyatla yaşarlar. O sebeple zaferleri geçicidir. Zaferlerini ve mağlubiyetlerini bile başkaları anlatır.


Ankaralı yeni nesil, Kaledibi ve civarını, ve buradaki tarihi doku hakkında fazla bilgi sahibi değil gibi görünüyor. Siz de bir Ankaralı olarak bu civar hakkında neler söylemek istersiniz?

İnsanların ilgisini çekecek ve ilgileri dağıtacak çok şey var bu hayatta. Şehir, Eskişehir yoluna doğru büyüyor ve değişiyor. Kızılay bile bir cazibe merkezi değil artık. Ticari hayat Avm’lere toplaşmış durumda. Ulus’un hatıra gelmesi pek çok bakımdan zor. Hamamönü çevresinde hijyenik bir düzenleme yapılıyor. Eski Ankara evi adı altında, hemen tüm Türkiye’de benzerleri yapılan türden konaklar yapılıyor. Kale çevresinde turistik düzenlemeler daha önce yapılmıştı. Tarih dokusunun korunduğunu söyleyemeyiz, yeni bir tasarım çünkü bu, steril ve estetize edilmiş turistik bir yapılanmadan söz ediyoruz. Tektipleştirme, evlerin bile renginin aynı olması insana daha çok tv stüdyosu havası veriyor. Bu denli endüstriyel tasarım inandırıcı da olmuyor

Milliyet, 10.6.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder