Mizah dergilerinde üretilmiş en başarılı on tane çizgi romanı saymaya kalksak sanıyorum okur, koleksiyoncu ya da üretici pek çok insanın listesine Kemal Aratan'ın çizdiği Bi Gece Daha çalışması girer. Vakti zamanında Pişmiş Kelle dergisinde yayınlanmıştı, özgünlüğünü ve sürekliliğini bence büyük ölçüde dergiye borçluydu. Dergi, popüler mizah yayıncılığının kalıplarını kullanmakla birlikte marjinal ve avangart işlere yer veriyordu. Yayın yönetmeni Engin Ergönültaş'ın editöryal tercihleri ve serbest fikirliliği sayesinde yeni şeyler, bugün mainstream olmuş anlatı biçimleri ve espriler dergide o tarihlerde hayat bulabilmişti. Galiba ilhamın ihtiyacı olan şey huzur ve sükunet. Bi Gece Daha da böyle bir mecrada nefes alıp verebilmiş çalışmalardan biri oldu.
Dergi çalışanlarının, onların arkadaş çevresinin, gelip
gidenlerin, eşin dostun okurların anlattığı hikâyelerden oluşuyordu Bi Gece Daha. Her bölümün başında, ilk
karede dergi çalışanlarını baskı öncesindeki gecede biraraya gelmiş olarak görüyorduk,
herkes bir yandan kendi işini tamamlarken bir yandan da laflıyordu. Birisi bir
hikâyem var veya biri anlatmıştı diyerek lafa giriyor, böylece onun anlattığı
hikâyeyi okuyorduk. Sonra bir başkası, sonra bir diğeri geliyordu. Lafın karnı
yok misali hikâyeler birbirini takip ediyor ve o haftanın köşesi
tamamlanıyordu. Nasıl hikâyelerdi? İki üç kare içinde biten kısa ve tok fıkralar
olarak görülebilirler. Mutlaka minimal tercihlerde bulunan, abartıyı bile
önemsizleştiren, bir rastlantıyı, hayal kırıklığını, beşeri bir utanmayı,
rutini, çocukluk hatırasını, arzuyu, kaçamağı, eski bir aşk hikâyesini, nemrut
bir amcayı, otoriteyi alaşağı eden, taşrayı, kenar mahalleyi resmeden şeyler
betimleniyordu. O gün gülüp geçtikleri
ama geçmişte utanıp sıkılıp hicap duydukları, dumura uğradıkları şeyleri anlatıyordu
hikâyeciler. İsyankâr bir hallenmeyi, ergence bir neşeyi veya... Geçerken şahit
oldukları, duyup da çok güldükleri şeyler de olabiliyordu ayrıca. Hikâyelerin
belli bir türü ve planlanmış bir yönü yoktu. Aralıklarla kadınlar anlatıcı olsa
bile muhabbet erkekler arasında dönmekteydi ve erkekler arasında dönen
muhabbetin doğal dolantısı cinsellik, argo ve hınzırlıktı kaçınılmaz olarak. Eğleniyoruz
düsturu okura da aksediyordu. Hikâyeler değişse de asıl hikâyeciler dergi
çalışanlarıydı. Kendilerini anlatıyor ve Aratan'ın çizgileriyle resmediliyorlardı.
Mahremiyetin ifşasının, dergi mutfağının ve çizerlerin dünyasının betimlenmesinin
okurla ilişkiyi yakınlaştıran bir sonucu var elbette.
Çizgi romanın bu denli kişiselleşmesi Batı'da da
tartışıldı. Eleştirilere bakılırsa çizgi romanın serüvenden-büyük hikâyelerden
uzaklaşması, kendi içine kapanması türün marjinalleşmesine vesile oluyordu. Ya
da düşen satışların bir nedeni olarak mesele ediliyordu. Bugün, özellikle
grafik roman akımına karşı haksız bir eleştiri olarak halen yinelenmekte. Satışların
düşmesiyle ilgili çok sayıda başka neden gösterilebilir ama hikâyelerin
minimalleşmesi ya da kişiselleşmesi olsa olsa bir zenginlik sayılabilir. Satış
elbette ki çoğu zaman tek belirleyici;
piyasa, üslubu ve anlatı türünü keskin ölçülerde biçimlendiriyor. Yukarıda
Bi Gece Daha ancak Pişmiş Kelle gibi satış baskısı olmayan
bir dergide yayınlanabilirdi dedik, şöyle de diyebilirdik: mizah dergileri satışlarının yüzbinli
rakamlardan onbinlere indiği yıllarda böyle bir anlatı üretilebilirdi, daha
önce değil. Kişisel, kendisini hikâyesinin merkezine alan sarkastik bir anlatı Gırgır'da yayınlanamazdı veya hevesten
öteye gidemez, bu kadar uzun ömürlü olamazdı. Albüme gelince, böylesi bir toplamanın
nostaljik bir tarafı olmuş. Metin Demirhan'ı görüyorsunuz örneğin, Faruk
Bayraktar'ın ne kadar komik olduğunu hatırlıyorsunuz. Diziye önemli katkısı
olan ama görünmek istemediği için çizilmeyen büyük yazar Engin Ergönültaş'ın
hangi hikâyeleri seçtiğini düşünüyorsunuz.
Abilerin ve gençlerin anlattıklarının farklılığını izliyorsunuz, neyi
anlatmaktan zevk aldıklarını çıkarsamaya çalışıyorsunuz vs
Kemal Aratan, daha ilk işlerinden itibaren büyük bir yetenek
olduğunu belli ediyordu. Çizgisini bir bukalemun gibi birbirinden farklı
üsluplara uydurabilen, çizmekten zevk aldığını hissettiren benzersiz bir usta
oldu. Çizgili dergiler geniş kadrolarla çıkarlar, çizerler arasında
yaşanmışlığa, maharete ve yaşa göre bir
hiyerarşi kurulur. Herkesten herşeyi çizmesi istenmez. Biri ya da birkaçı genel
toplamdan farklıdır. Kapağı biri çizer; vakit daralırken-baskıya giderken yapar bunu, hızlı, güzel ve farklı çizeceğini
bilirsiniz. Gösterişlidir, yenilikçidir, derinliklidir, uyumludur, pratiktir.
Kapağa baktırır o çizer. Gazete tezgahında dikkat çekmesi istenir. Kemal
Aratan, baktıran ve dikkat çeken, cezbedici çizgilere sahip bir çizer oldu hep.
Sabah
bilmeyen ömürlerdendi. Geceleri, masa başında kamburunu çıkartarak
senelerce çizdi. Öyle ki o olmadan büyük bir mizah dergisi düşünülemezdi.
Çizerliğin şahikası varsa, oralarda bir yerde gezindi. Kişisel olarak çizerken
en çok mutlu olduğu çalışmanın Bi Gece
Daha olduğuna inanıyorum. Yeknesaklaşmadan sürdürülmüş ve bırakılmış bir
şey, hakikaten de kişisel hatıralara denk düşüyor üstelik. Okurken siz de
hissedeceksiniz, sayfaları çevirirken kıkırdayan çizerleri duyabiliyorsunuz
sanki. Ter kokusunu, sigara dumanını. Güzel iş.
Radikal Kitap, 22.3.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder