Pazar, Mart 03, 2013

Dumankara, Hayat Bir Yangındı


Albüme ne zaman başladınız?

Ekim ayının ortasında başladım, çizer arkadaşlarla Kasım gibi irtibata geçtim. Şubat ortasında herşey tamamlandı. Aslında onlarla 15 Ocak’ta teslim edilmek üzere anlaşmıştık. Bir kaç hikâye gecikti. Sayfa tasarımı ve balonların yazımını da hesap edersek üç buçuk ayda her şey bitti diyebilirim


Bu kadar çok çizer ilk kez biraraya geliyor galiba, yanılıyor muyuz?

Bir kaç yıl önce çok yazar ve çizerli kolektif nitelikli iki ayrı albüm yapmıştım. Ama evet bu kadar çok çizerli ilk iş bu. Türkiye’de ilk kez böyle bir albüm yapıldı. Bir ölçüt değil, şu yüzden değil, mevcut kısırlık nedeniyle bazı alanlarda ne yapsanız ilk siz yapmış oluyorsunuz. Şöyle düşünürsek sevindirici tabii, kolektif çalışma pek yapılmıyor bu ülkede. Birlikte çalıştığım yol arkadaşlarım adına da konuşabilirim galiba, biz artık bu noktada değiliz. Başka işler de yapacağız. Yapabiliyoruz çünkü. Benim kişisel derdim, grafik roman üretebilmekti. Buna yoğunlaştım daha çok. Çizgi roman denildiğinde akla gelen şeylerin dışında bir şey üretmeyi hep istedim.


Grafik roman dediniz, çizgi romandan farklı bir şey olduğunu vurgulamak için mi bu vurguyu yapıyorsunuz?

Evet, grafik roman dedim, bildiğimiz çizgi romanların dışında duran, ayraç koyarak okuyacağınız, edebi tatları olan, kendine özgü derinliğe sahip, insani meseleler anlatılan başka çizgi romanlar bunlar. İngilizce karşılığıyla söylüyorum comics, Türkiye’ye girdiğinde çizgi roman denmiş, bir roman tamlaması hep olmuş, oysa Amerika’da son çeyrek asırda farklı bir vurgu yapıyorlar grafik roman diyerek. Dumankara da böyle bir albüm olsun diye çabaladık. Çizgi roman okurunun dışında başka bir okuru daha yakalamak istedik. İyi bir şey bu, okurlar görmedikleri ve bilmedikleri için grafik romanla karşılaşamıyorlar bence.


Ankaralı olduğunuz için Ankara-İstanbul karşıtlığı en azından edebi olarak ilginizi çekmiş görünüyor.

Çekmemesi mümkün değil. Hayat İstanbul üzerinden akıyor, diğer şehirler ancak olağanüstü birşey olduğunda haber olup konuşuluyorlar. Sıradan insanlar da öyledir, ancak öldürdüklerinde, çıldırdıklarında medyada haber olabilirler. Ben eski bir Ankara ailesinden geliyorum. İstanbul’un trafiğini, piyasacı dilini, güvenilmezliğini sevmiyorum ama bunu şehre maledemem. Aklı başında her insan bu durumdan şikayetçidir. Ben daha iyi bildiğim bir şehri anlatıyorum o kadar.


Albüm, 1916 Ankara Yangınıyla başlayıp post-modern dönemin doyumsuz insanını anlatan bir hikâyeyle sonlanıyor. Bu sadece kronolojik bir tercih değil sanıyorum.

Kronoloji yok diyemem. Kendi içinde bir tutarlılığı olsun istedim. Daha iyiye ya da daha kötüye gidiyor demiyorum, bu türden ahlakçı keskinliklerim, nostaljik hayıflanmalarım pek yoktur. İnsanlar içinde yaşadıkları dönemin aurasından çok etkilenirler. Sürekli kışkırtılan ve pazarlanan bir arzu var. Son hikâyede bunu anlatmak istedim. Bu da bir yangın bence, tıpkı ilk hikâyede anlatılan Büyük Ankara Yangını gibi. İkisi de belirliyor ve istifliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder