Albüme ne zaman başladınız?
Ekim ayının ortasında başladım, çizer
arkadaşlarla Kasım gibi irtibata geçtim. Şubat ortasında herşey
tamamlandı. Aslında onlarla 15 Ocak’ta teslim edilmek üzere anlaşmıştık.
Bir kaç hikâye gecikti. Sayfa tasarımı ve balonların yazımını da hesap
edersek üç buçuk ayda her şey bitti diyebilirim
Bu kadar çok çizer ilk kez biraraya geliyor galiba, yanılıyor muyuz?
Bir kaç yıl önce çok yazar ve çizerli
kolektif nitelikli iki ayrı albüm yapmıştım. Ama evet bu kadar çok
çizerli ilk iş bu. Türkiye’de ilk kez böyle bir albüm yapıldı. Bir ölçüt
değil, şu yüzden değil, mevcut kısırlık nedeniyle bazı alanlarda ne
yapsanız ilk siz yapmış oluyorsunuz. Şöyle düşünürsek sevindirici tabii,
kolektif çalışma pek yapılmıyor bu ülkede. Birlikte çalıştığım yol
arkadaşlarım adına da konuşabilirim galiba, biz artık bu noktada
değiliz. Başka işler de yapacağız. Yapabiliyoruz çünkü. Benim kişisel
derdim, grafik roman üretebilmekti. Buna yoğunlaştım daha çok. Çizgi
roman denildiğinde akla gelen şeylerin dışında bir şey üretmeyi hep
istedim.
Grafik roman dediniz, çizgi romandan farklı bir şey olduğunu vurgulamak için mi bu vurguyu yapıyorsunuz?
Evet, grafik roman dedim, bildiğimiz
çizgi romanların dışında duran, ayraç koyarak okuyacağınız, edebi
tatları olan, kendine özgü derinliğe sahip, insani meseleler anlatılan başka
çizgi romanlar bunlar. İngilizce karşılığıyla söylüyorum comics,
Türkiye’ye girdiğinde çizgi roman denmiş, bir roman tamlaması hep olmuş,
oysa Amerika’da son çeyrek asırda farklı bir vurgu yapıyorlar grafik
roman diyerek. Dumankara da böyle bir albüm olsun diye çabaladık. Çizgi
roman okurunun dışında başka bir okuru daha yakalamak istedik. İyi bir
şey bu, okurlar görmedikleri ve bilmedikleri için grafik romanla
karşılaşamıyorlar bence.
Ankaralı olduğunuz için Ankara-İstanbul karşıtlığı en azından edebi olarak ilginizi çekmiş görünüyor.
Çekmemesi mümkün değil. Hayat İstanbul
üzerinden akıyor, diğer şehirler ancak olağanüstü birşey olduğunda haber
olup konuşuluyorlar. Sıradan insanlar da öyledir, ancak
öldürdüklerinde, çıldırdıklarında medyada haber olabilirler. Ben eski
bir Ankara ailesinden geliyorum. İstanbul’un trafiğini, piyasacı dilini,
güvenilmezliğini sevmiyorum ama bunu şehre maledemem. Aklı başında her
insan bu durumdan şikayetçidir. Ben daha iyi bildiğim bir şehri
anlatıyorum o kadar.
Albüm, 1916 Ankara Yangınıyla
başlayıp post-modern dönemin doyumsuz insanını anlatan bir hikâyeyle
sonlanıyor. Bu sadece kronolojik bir tercih değil sanıyorum.
Kronoloji yok diyemem. Kendi içinde bir
tutarlılığı olsun istedim. Daha iyiye ya da daha kötüye gidiyor
demiyorum, bu türden ahlakçı keskinliklerim, nostaljik hayıflanmalarım
pek yoktur. İnsanlar içinde yaşadıkları dönemin aurasından çok
etkilenirler. Sürekli kışkırtılan ve pazarlanan bir arzu var. Son
hikâyede bunu anlatmak istedim. Bu da bir yangın bence, tıpkı ilk
hikâyede anlatılan Büyük Ankara Yangını gibi. İkisi de belirliyor ve
istifliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder