Pazar, Şubat 17, 2013

Minare Gölgesi




“...Kıymet pencereye gitti, perdeyi aralayıp caminin karla kaplı ıssız meydanına baktı. Sonra saatine baktı. Derin bir nefes aldı, dudaklarını sımsıkı kapatıp nefesini, burnundan ağır ağır verdi. Fısıltıyla, “gelmedi bu puşt…” dedi. 

Bir sigara yaktı. Derin bir nefes çekip üfledi.

Düşünceleri yavaşça gölgelendi. Evdeki her şey, tahmin edemeyeceği kadar korkunç bir olaya dekor olsun diye özenle seçilmiş gibi geldi. Kader ona, bütün bu eşyaları renkleri, şekilleri, gölgeleri, bıyık altından gülerek biriktirtmişti sanki… Bütün başına gelenler, seçtiğini sandığı şeyler, insanlar, bu evler…  Hepsi, ne zaman olacağını bilemediği, o korkunç olaya doğru akıp gidiyordu.  Ne yaparsa yapsın, hiçbir şeyi değiştiremeyecekti.
Masanın örtüsü, perdedeki desenler, o dal mıdır nedir belirsiz, eğri büğrü kahverengi çizgiler…  Dolabın bir yanı sanki yağ dökülmüş gibi tuhaf bir şekilde, içini bulandırarak parlıyordu...”

Engin Ergönültaş, Minare Gölgesi'nden
Mart ayında İletişim Yayınlarından...

1 yorum:

  1. Binlerce kasırga aşkına!
    Tersoyum! Tersosoun! Hepimiz tersoyuz öyleyse:)

    http://hayalkahvem.blogspot.com/2012/01/kahve-molas-tersoyum-tersosun-hepimiz.html

    YanıtlaSil