Cumartesi, Şubat 09, 2013

Arzular Ne Diniyor Ne Duruyor!



Türkiye'de mizah dergileri dışında pek öyle adam akıllı çizgi roman ya da karikatür üretiliyor denemez. Eski sükseleri olmasa da mizah dergileri yüksek telif ödeyen, popülerlik kazandıran, gençlerin rağbet ettiği meslek mecralarından biridir. Çizgiyle uğraşan herkesin bir biçimde mizah dergilerine uğramışlığı, oralarda çalışma hayali kurmuşluğu vardır. Son kırk yılda çizmiş, çizmeyi denemiş, çizer olmayı istemiş binlerce insanın amatör çizgilerini getirip götürdüğü, başta Oğuz Aral olmak üzere önemli çizerlerle hasbihal ettiği, akıl aldığı, ilk teliflerini kazandığı bir ortam düşünün. Çizer olabilenler, inatla olmaya çalışanlar, çabucak vazgeçenleri toplarsanız, çok insan ve çok hikâye demektir bu. Amatörler, mecazen söylüyorum, derginin kapısında yatıp, çizgileri, profesyonel çizerleri, deneyimleri, hayal kırıklıklarını ve ideallerini konuşurlar. Dergilere gide gele kendileri gibi bekleşen, çizgilerini yayınlatmak isteyen başka amatörlerle arkadaş olurlar. Çizer olmak, sevdikleri işi yapıp para kazanmak istiyorlardır. Hikâyeleri, esprileri, dünya kadar hayalleri vardır; mevcut mizahtan ya da üretilenlerden memnun değillerdir. Kendi aralarında bu beğenmezlik ruhuyla imrenerek-kıskanarak gevezelik ederler. Haksızlığa uğruyorlardır, birileri köşeleri tutmuştur, hep aynı şeyler yayınlanıp durmaktadır vs. Oysa sakince bakıldığında hepsinin tempo sorunları vardır, tek tük üretmektedirler, disiplinsizlerdir, oturmuş bir tarzları yoktur, yalpalıyorlardır.

Ersin Karabulut'un son albümü Amatör bu dünyanın hatır sayılır bir kısmına değinen başarılı bir grafik roman. Yalçın isimli genç bir karikatüristin çevresinde gelişen hikâye, amatörlüğe ve mizah dergiciliğinin mutfağına ilişkin teferrutlarla dolu. Gerçi, ana eksen için amatörlük demek eksik olur, Ersin'in son hikâyelerinde sıkça rastladığımız gibi arzu ve kötülüğün enerjisine odaklanılmış yine. Amatörlüğün naif iyimserliği çok öne çıkmamış, giderek büyüyen bir tutku hikâyesi anlatılmış. Ersin'in belirginleştirmek istediği bir hoşnutsuzluğu var, insanları asıl motive eden şeyin (yaşam amacının) her ne olursa olsun başarı olduğuna inanıyor. Yaşadığımız dünyada saygı görmek, zafer kazanmak, beğenilmek, arzulanmak, konuşulur olmak, tanınmak ve popülerlik herşeyden daha önemli ona göre. Bütün tepişme ve hırgür buradan çıkıyor. Yalan, dolan, hile, desise ve tafra, Ersin’in hikâyelerinde hemen kendini gösteriyor. Öyle bağıra çağıra değil doğalmışçasına dingin biçimde seyrediyor üstelik. Yalçın'ın arzuları, hikâye boyunca sınırlılıklarına tosluyor ve her defasında ikna ya da yalanla kendini yeniden tanzim ediyor. İyi bir çizer değil, dergiye kaligrafi yapması için çağrılıyor. Bu durumu öğrendiğinde yaşadığı hayal kırıklığını hemen rasyonelize ediyor. Önce durumunu bir başka amatörle kıyaslayarak kendini rahatlatıyor. Sonra yalan söyleyerek Aybike'yi kandırıyor, dergide çizer olarak çalıştığına inandırıyor.

Yalçın, Aybike'yi ilk gördüğünde "Eğer bu kız karikatür çiziyorsa ben onunla evlenirim, çok net konuşuyorum" diye düşünüyor. Tutkunun ilk ateşini böylelikle okuyoruz. Erkeklerin hâkim olduğu bir dünyada (amatörleri kastediyorum), kadın çizerler, ancak benzerleriyle mutlu olabilen bir çoğunluk için başlı başına bir arzu odağı haline gelirler. Kadın çizerler marazi biçimde ilgi çeker, çizgileri hakkında normalin üzerinde bir iltifat görürler. Ersin bu reel durumu, hikâye açısından güzel işlevselleştirilmiş. Aybike de iyi bir çizer değil, Uykusuz'un başarı halesine, fan ölçüsünde saplantılı bir ilgi duyuyor. Başka bir amatörün yorumuna bakılırsa "Bugün Uykusuz'da bir köşen olsun, hadi köşeyi geçtim, içerde karikatürlerin tek tük de olsa yayınlansın, kız seninle takılmazsa en adi insanım" denilen biri. Yalçın bunu duyduğu andan itibaren Uykusuz'da çalışmayı Aybike ile yakınlaşabilmek için de istemeye başlıyor. Arzu biçim değiştiriyor ve amatörlere özgü naif arzu önemsizleşiyor.

Ergenlik, cinsel açlık, ebeveynlerle ilişkiler, mesleki çekişmeler, yenilmiş bir çizer gibi ayrıntılar veya seksist hikâyeleriyle tanınan Otisabi imgesi, bu fanteziyi ve soap opera kurgusunu derinleştiriyor. Öyle ki Amatör bütünüyle başkalaşıp Yalçın'ın erkek olma ve Aybike'yi elde etme hikâyesine dönüşüyor. Yalçın'ın rüya-fantezisi, yakın zamanlarda mizah dergilerinde rastladığım en mahirane sahne olmuş: Yalçın rüyasında Aybike'yle sevişeceği sırada genç kız, üçüncü bir kişinin aralarına katılmasını istiyor, Uykusuz'un sembolü olan Yiğit Özgür tiplemesi de sevişmeye dâhil oluyor. Arzu, rüyaya ve bu dünyaya hükmediyor dedirten hararetli bir gönderme bu.

Hikâye, Yalçın'ın iç sesiyle başlıyor ve o sesle sonlanıyor ama metnin bütününde anlatıcı dili değişiyor; okur, hikâye bittiğinde Yalçın'dan daha fazla bilgiye sahip oluyor örneğin. Aybike'nin sırlarını öğreniyoruz, dergidekilerin aralarındaki konuşmaları duyuyoruz vs. Hatta hikâyeyi Yalçın'ın anlattığını dahi unutuyoruz. Pek yaptığım bir şey değil ama başka türlü olabilirmiş (hissiyle bitirdim albümü), onu paylaşmak isterim. Bana kalırsa hikâye, hayli kısa tutulmuş, Aybike'nin hayatını da zaaflarıyla birlikte daha içerden okuyabilseydik Amatör daha sağlam bir hikâye olurdu sanki. Aybike, fethedilmeyi bekleyen bir kale, arzunun hitamı, elde edilmesi gereken bir ikramiye olarak resmedilmiş. Burada bitmemeliymiş zira Aybike aynen Yalçın gibi başka bir amatör hikâyesi değil mi aslında. Onun hayatında da arzunun biçim değiştirdiğini farkediyoruz. Otis'le yaptıkları konuşma, başka bir hikâye vaad ediyor çünkü. Telafi etme, var olma, başarıyla özdeşleşme vs. Keşke anlatılsaymış...

Radikal Kitap, 8.2.2013

1 yorum:

  1. arda umut9/2/13 11:03

    Amatör güzel ama daha da güzel olabilirmiş. Sanki Ersin Karabulut önemli bir işi çıkmış da hikayenin sonunu aceleye getirmiş gibi. Hiç bilmediğimiz bir dünya anlatılırken birden en çok bildiğimiz dünyaya kayıyor hikaye.

    YanıtlaSil