Türkiye'de mizah dergileri dışında pek öyle adam akıllı çizgi
roman ya da karikatür üretiliyor denemez. Eski sükseleri olmasa da mizah
dergileri yüksek telif ödeyen, popülerlik kazandıran, gençlerin rağbet ettiği
meslek mecralarından biridir. Çizgiyle uğraşan herkesin bir biçimde mizah
dergilerine uğramışlığı, oralarda çalışma hayali kurmuşluğu vardır. Son kırk
yılda çizmiş, çizmeyi denemiş, çizer olmayı istemiş binlerce insanın amatör çizgilerini
getirip götürdüğü, başta Oğuz Aral olmak üzere önemli çizerlerle hasbihal
ettiği, akıl aldığı, ilk teliflerini kazandığı bir ortam düşünün. Çizer
olabilenler, inatla olmaya çalışanlar, çabucak vazgeçenleri toplarsanız, çok
insan ve çok hikâye demektir bu. Amatörler, mecazen söylüyorum, derginin
kapısında yatıp, çizgileri, profesyonel çizerleri, deneyimleri, hayal
kırıklıklarını ve ideallerini konuşurlar. Dergilere gide gele kendileri gibi
bekleşen, çizgilerini yayınlatmak isteyen başka amatörlerle arkadaş olurlar.
Çizer olmak, sevdikleri işi yapıp para kazanmak istiyorlardır. Hikâyeleri,
esprileri, dünya kadar hayalleri vardır; mevcut mizahtan ya da üretilenlerden
memnun değillerdir. Kendi aralarında bu beğenmezlik ruhuyla imrenerek-kıskanarak
gevezelik ederler. Haksızlığa uğruyorlardır, birileri köşeleri tutmuştur, hep
aynı şeyler yayınlanıp durmaktadır vs. Oysa sakince bakıldığında hepsinin tempo
sorunları vardır, tek tük üretmektedirler, disiplinsizlerdir, oturmuş bir
tarzları yoktur, yalpalıyorlardır.
Ersin Karabulut'un son albümü Amatör bu dünyanın hatır
sayılır bir kısmına değinen başarılı bir grafik roman. Yalçın isimli genç bir
karikatüristin çevresinde gelişen hikâye, amatörlüğe ve mizah dergiciliğinin
mutfağına ilişkin teferrutlarla dolu. Gerçi, ana eksen için amatörlük demek eksik
olur, Ersin'in son hikâyelerinde sıkça rastladığımız gibi arzu ve kötülüğün
enerjisine odaklanılmış yine. Amatörlüğün naif iyimserliği çok öne çıkmamış, giderek
büyüyen bir tutku hikâyesi anlatılmış. Ersin'in belirginleştirmek istediği bir hoşnutsuzluğu
var, insanları asıl motive eden şeyin (yaşam amacının) her ne olursa olsun
başarı olduğuna inanıyor. Yaşadığımız dünyada saygı görmek, zafer kazanmak,
beğenilmek, arzulanmak, konuşulur olmak, tanınmak ve popülerlik herşeyden daha
önemli ona göre. Bütün tepişme ve hırgür buradan çıkıyor. Yalan, dolan, hile,
desise ve tafra, Ersin’in hikâyelerinde hemen kendini gösteriyor. Öyle bağıra
çağıra değil doğalmışçasına dingin biçimde seyrediyor üstelik. Yalçın'ın
arzuları, hikâye boyunca sınırlılıklarına tosluyor ve her defasında ikna ya da
yalanla kendini yeniden tanzim ediyor. İyi bir çizer değil, dergiye kaligrafi
yapması için çağrılıyor. Bu durumu öğrendiğinde yaşadığı hayal kırıklığını
hemen rasyonelize ediyor. Önce durumunu bir başka amatörle kıyaslayarak kendini
rahatlatıyor. Sonra yalan söyleyerek Aybike'yi kandırıyor, dergide çizer olarak
çalıştığına inandırıyor.
Yalçın, Aybike'yi ilk gördüğünde "Eğer bu kız
karikatür çiziyorsa ben onunla evlenirim, çok net konuşuyorum" diye düşünüyor.
Tutkunun ilk ateşini böylelikle okuyoruz. Erkeklerin hâkim olduğu bir dünyada (amatörleri
kastediyorum), kadın çizerler, ancak benzerleriyle mutlu olabilen bir çoğunluk
için başlı başına bir arzu odağı haline gelirler. Kadın çizerler marazi biçimde
ilgi çeker, çizgileri hakkında normalin üzerinde bir iltifat görürler. Ersin bu
reel durumu, hikâye açısından güzel işlevselleştirilmiş. Aybike de iyi bir çizer
değil, Uykusuz'un başarı halesine, fan ölçüsünde saplantılı bir ilgi duyuyor.
Başka bir amatörün yorumuna bakılırsa "Bugün Uykusuz'da bir köşen olsun,
hadi köşeyi geçtim, içerde karikatürlerin tek tük de olsa yayınlansın, kız
seninle takılmazsa en adi insanım" denilen biri. Yalçın bunu duyduğu andan
itibaren Uykusuz'da çalışmayı Aybike ile yakınlaşabilmek için de istemeye
başlıyor. Arzu biçim değiştiriyor ve amatörlere özgü naif arzu önemsizleşiyor.
Ergenlik, cinsel açlık, ebeveynlerle ilişkiler, mesleki
çekişmeler, yenilmiş bir çizer gibi ayrıntılar veya seksist hikâyeleriyle
tanınan Otisabi imgesi, bu fanteziyi ve soap opera kurgusunu derinleştiriyor.
Öyle ki Amatör bütünüyle başkalaşıp Yalçın'ın erkek olma ve Aybike'yi elde etme
hikâyesine dönüşüyor. Yalçın'ın rüya-fantezisi, yakın zamanlarda mizah
dergilerinde rastladığım en mahirane sahne olmuş: Yalçın rüyasında Aybike'yle
sevişeceği sırada genç kız, üçüncü bir kişinin aralarına katılmasını istiyor,
Uykusuz'un sembolü olan Yiğit Özgür tiplemesi de sevişmeye dâhil oluyor. Arzu,
rüyaya ve bu dünyaya hükmediyor dedirten hararetli bir gönderme bu.
Hikâye, Yalçın'ın iç sesiyle başlıyor ve o sesle sonlanıyor
ama metnin bütününde anlatıcı dili değişiyor; okur, hikâye bittiğinde Yalçın'dan
daha fazla bilgiye sahip oluyor örneğin. Aybike'nin sırlarını öğreniyoruz,
dergidekilerin aralarındaki konuşmaları duyuyoruz vs. Hatta hikâyeyi Yalçın'ın
anlattığını dahi unutuyoruz. Pek yaptığım bir şey değil ama başka türlü
olabilirmiş (hissiyle bitirdim albümü), onu paylaşmak isterim. Bana kalırsa hikâye,
hayli kısa tutulmuş, Aybike'nin hayatını da zaaflarıyla birlikte daha içerden okuyabilseydik
Amatör daha sağlam bir hikâye olurdu sanki. Aybike, fethedilmeyi bekleyen bir
kale, arzunun hitamı, elde edilmesi gereken bir ikramiye olarak resmedilmiş. Burada
bitmemeliymiş zira Aybike aynen Yalçın gibi başka bir amatör hikâyesi değil mi aslında.
Onun hayatında da arzunun biçim değiştirdiğini farkediyoruz. Otis'le yaptıkları
konuşma, başka bir hikâye vaad ediyor çünkü. Telafi etme, var olma, başarıyla
özdeşleşme vs. Keşke anlatılsaymış...
Radikal Kitap, 8.2.2013
Amatör güzel ama daha da güzel olabilirmiş. Sanki Ersin Karabulut önemli bir işi çıkmış da hikayenin sonunu aceleye getirmiş gibi. Hiç bilmediğimiz bir dünya anlatılırken birden en çok bildiğimiz dünyaya kayıyor hikaye.
YanıtlaSil