Aziz Nesin, geçim sıkıntısıyla durmaksızın yazdı,
malumunuz. Hiç yazamadığı, yazacak yer bulamadığı yıllar da oldu elbet. Kırklı
yıllardaki Tan gazetesi ve Markopaşa deneyimlerinden sonra dramatik seneler
geçirdiğini anılarından biliyoruz. Evliliği bozuluyor, çocuklarıyla bir başına
kalıyor, parasızlık içinde kıvranıyor. Komünist yaftasından dolayı Babıali'de
iş bulamıyor, bıkıp usanmadan kapıları
zorluyor, vazgeçmiyor. Başka işler deniyor ama aklı, en çok alkış ve küfür aldığı yerde,
yazarlıkta. İnsan hangi işi yaparsa yapsın, gün geliyor en iyi yaptığı işe
dönüyor.
Mizaha yatkınlığı var, bu konuda başarılı bir geçmişi de
olmuş. İşsizken hayıflanmış, mevcut mizah dergilerinin vasatlığına bakıp kendiyle
kıyaslamış, öfkelenmiş olabilir. Gel gör ki vasatlığı görebilmek öngörü ister.
Kimsenin durumdan bir şikayeti yoksa
vasatlık diye bir sorun da olamaz. Dönemin en önemli mizah dergisi Akbaba'nın
sahibi Yusuf Ziya'ya hükümetten, örtülü ödenekten aldığı paralar yetiyor, bu
yüzden de dergiyi biçimsel olarak değiştirmeye kalkışmıyor. Onun derdi, içerik
değil siyasi iktidarla olan mesafesi çünkü. Aziz Nesin, çaresiz kalınca, Markopaşa'da
eleştirdiği ve alenen küçümsediği rakibi Yusuf Ziya'dan iş istiyor. Üzücü bir
durum bu. Nesin, 1953 ya da 1954'te
Akbaba’da çalışmaya başlıyor. Bu
başlangıç tarihi Ortaç’a göre 1952; Nesin’in kendi yazdığı kitaplarda ise bir ya da iki yıl sonrası
olarak değişiyor.
Nesin, imzasını kullanarak,
1957-1974 yılları arasında 332 hikâyesini Akbaba’da
yayınladı. Büyük bir rakam bu. 1957
öncesindeyse Ortaç'ın endişeleri yüzünden çeşitli mahlaslarla hikâye, fıkra,
taşlama ve çizgi roman senaryoları yazdı. Nesin Yayınevi, Aziz Nesin'in (kimileri
takma isimle) yazdığı çizgi romanları albümleştirmeye karar vermiş. Bilmem Ne
Adası (çiz. Nehar Tüblek) ve Berber Nonoş (çiz. Yalçın Çetin) önsözlerine bakılırsa beş kitapla
nihayetlenecek dizinin ilk iki kitabı. Hayırlı bir iş olmuş.
Küçük bir eleştirim var, keşke çizgi romanların derginin
hangi sayılarında (ve yıllarında) yayınlandığını künyede belirtselerdi. Çok zor
olmazdı, Bilmem Ne Adası 1956 , diğeri 1956-57 yıllarında tefrika ediliyor. O
dönemin şöyle bir özelliği var. Hemen bütün karikatüristler (çoğu ilk kez olmak
üzere) çizgi roman üretmeye başlıyorlar. Akbaba da modayı izliyor, Nesin
süratle senaryo işine giriyor. Milliyet'te Turhan Selçuk'la birlikte
Abdülcanbaz'a da başlar o yıllarda. Bence o Abdülcanbaz'ın yayınlanması
gerekiyor, bizim bildiğimiz olumlu bir kahraman değildir ilk serüvenlerinde. Keşke
telif izinleri alınabilse, hem dizi zenginleşmiş hem de meraklısı Nesin'in
Abdülcanbaz hikâyesini okumuş olur.
Aziz Nesin, dergilerde yayınlanan hikâyelerini
kitaplaştırırken (hatta kitaplaştıktan sonra bile) hikâyelerini sürekli yeniden
yazan (ve değiştiren) bir yazar oldu. Onun için aslolan dergi ya da gazete
değil kitaplardı. Çok yazıyordu. Eğer iyi bir Nesin okuruysanız, bazı hikâyeleri
sayısız kez kullandığını fark edersiniz. Kitapların önsözünde belirtildiği gibi, bu
çizgi roman senaryolarını sonradan Karagöz oyunu biçiminde yeniden ele aldı
örneğin. Albümler, doğrusu parlak çizgi romanlar değiller. Yalçın Çetin, çizgi
romanın anlatım geleneğine daha yakın bir tarza sahip. Kareler arası
ardışıklık, karakter devamlılığı, arkaplan derinliğini sürdürmeye çalışıyor.
Nehar Tüblek ise başarılı bir karikatürist ve kendine özgü bir dünyası olmasına
rağmen çizgi romancı değil. Görünen o ki, kim kimdir izleğini yansıtamamış.
Günü kurtarmak adına veya yine geçim sıkıntısından olabilir, her iki çalışma da
hızlı çizilmişler. Hal bu olunca çizgiden çok senaryoyu konuşmak sanıyorum daha
anlamlı. Aziz Nesin, Türkçe mizahın omurgası olmuş bir yazar. Uzun yıllar
yazdıklarıyla bir anlatım tarzını yaygınlaştırdı. Özellikle Berber Nonoş,
ellili yıllarda sık başvurulan bir parodiye dayanıyor. İki dolandırıcı arkadaş,
zengin olmaya çalışıyorlar. Böylesi bir başlangıçta formül belli: hikâyenizin
temeli aldatma üzerine kurulu olacak, bir kötülüğü anlatacaksınız ama bu naif kötülük,
kapitalizm karşısında pirü pak kalacak. Buna göre onlar belki dolandırıcı
olabilirler ama dahil oldukları sosyete baştan ayağa yozlaşmıştır, gösteriş
budalasıdır, israftan ve akıllara ziyan paralar harcamaktan geri durmaz. Bönlük
ölçüsünde modaya tapar, cahildir; kolay kandırılır çünkü kültürel sermayesi
yoktur; tüketmekten ve kendi aralarında rekabet etmekten başka bir şey bilmez. Bu
klişede dolandırıcılar cezalandırılabilir ama asıl eleştiri yeni zenginlere
yöneliktir. Aptallığın teşhiri ve zenginlerin madara edilmesi hep hoşa
gitmiştir. Mizah klişesiz yürümez. İki dolandırıcının sosyeteyi dolandırarak
bir moda çılgınlığı yaratmasındaki espri nedir? Tüketim çılgınlığı mı?
Zenginlerin cahilliği mi? Kullandıkları uydurmasyon dil üzerinden yabancı hayranlığı
mı? Hepsinden azar azar galiba. Bu bakımdan pedagojik bir hikâye bu, hatta
kaderci. Etme bulma dünyası mı diyelim yoksa herkes hak ettiğini yaşıyor mu?
Finalde, sosyete parasını, sevimli üç kağıtçılarımız özgürlüklerini yitiriyor.
Batı Avrupa modernleşmesinde her türlü adlandırmayı
ekseriyetle orta sınıf yapar. Burjuvazi, yukarıdakileri ve aşağıdakileri,
aristokrasi ve alt sınıfları, lümpen proletaryayı kıyasıya eleştirir, diline
dolar. Bizdeyse aynı kıvamdaki adlandırma ve eleştirileri, sivil ve askeri
bürokrasi yaptı. Bir yanda aşırı batılılaşmacılar diğer yanda cahil halk vardı,
geçen yüzyılın ilk çeyreğinde Bihruz Bey ve Herif denildiğinde herkes neyin
kastedildiğini biliyordu. Aziz Nesin'in en önemli farklılığı da bu noktada
belirginleşiyor, Bihruz Bey çeşitlemelerine veya Sosyete kadını gibi nitelemelere
sıkça başvurdu ama Herif gibi (Apaş, Hırt, Kırro, Kazma vb) adlandırmalarla alt
sınıflara yönelmedi. Yusuf Ziya Ortaç
gibi alt sınıflardan korkmadı, tiksinmedi. İyi eğitim almadıklarını düşünmekle
birlikte onları eğitimsizlikle suçlamadı. Çizgi roman senaryolarının Karagöz
oyunlarına devşirmesi tesadüf değil. Karagöz'den yana oldu hep...Nesin'in
etkisini yitirdiği doksanlı yıllarda mizah dergilerinde Karagöz yandaşlığı
gereksizleşti, sosyete değil alt sınıflar seyir malzemesine dönüştüler. Nesin
varken ve yokken kıyaslaması mizah tarihi ve edebiyat açısından ilginç.
Radikal Kitap, 26.10.2012
Hocam, son donemlerde basilan tum toplama/derleme albumlerde ayni problem var; hadi soyle 1 sayfalik bir tarihce/inceleme metnini gectim maalesef birazcik ozen gosterilip orjinallerin nerede, hangi dergi/gazetede vs yayimlandigi ile ilgi bir not bile dusulmuyor.
YanıtlaSilHalbuki o kadar zor olmasa gerek.
Haklsınız...
YanıtlaSil