Çeyrek asır önce yaygınlık kazanan, bizim için yeni
sayılabilecek bir adlandırmadan, grafik romandan söz edeceğim. Çizgi romanın
yeni bir türü olarak da görülebilir, ulaştığı ve geri dönülemez bir evresi
olduğu da söylenebilir. Bunun baştan ayağa bir pazarlama stratejisi sayanlar da
var, edebiyatın yeni bir aşaması olduğunu (romanın yerini alabileceğini) iddia
edenler de. Ben her iki iddiayı da abartılı bulanlardanım. Grafik roman
nitelemesi ister istemez yeni bir şeyi ima ediyor, yayıncı ve okur açısından bir
cazibe yaratıyor. Üstelik "birdenbire" comic sözcüğünün çağrıştırdığı
her türlü naiflikten de sıyrılabiliyorsunuz.
Grafik romanı anlatabilmek için bir kaç ayrımı
belirginleştirelim: biliyorsunuz çizgi romanlar genellikle düzenli olarak
(haftalık, aylık ve bazen mevsimlik) yayınlanır; fiyatları, mümkün olduğunca
çok kişinin satın alabilmesi için ucuz tutulur. Grafik romanlar biçimsel olarak
farklılar: 48-64 sayfadan oluşan, 1. hamur veya düşük gramajlı parlak lüks
kâğıt kullanan bir yayın biçimine sahipler. Dergilerden farkı, periyodik
olmamaları ve başlayıp biten hikâyeler içermelerinden kaynaklanıyor. Yapım maliyeti
yüksek ve pahalı kitaplar olarak da görülüyorlar. Grafik roman için Avrupa
tarzı albümlere ve sanatsal yaklaşımlara öykünülerek seçilmiş bir isim diyenlere
katılırım. Çünkü basılı ürünler, dergi ve kitap yerine Fransa'daki gibi albüm
olarak nitelenebiliyor. Roman vurgusu yine oradan edebi karakteristiği ve olay
örgüsünün derinliğini ifade edebilmek için seçilmiş. Fransa'daki BD Novel
akımını hatırlatıyor. Türkçede comics karşılığı olarak kullanılan çizgi romana
(sıfat tamlaması olarak romana) tuhaf biçimde benzeşen bir durum bu. Özetle
grafik roman, kalifiye (üstün nitelikli) çizgi roman sayılıyor.
Grafik romanın çizgi romanın kendi içinde yaşadığı dönüşümün
son aşaması olabileceğini söylemiştik. Tarihsel olarak gazete bantları (strip)
nasıl çizgi romanlara evrildiyse çizgi roman dergileri de grafik roman
albümlerine evriliyorlar. Çizgi roman en azından başlangıçta okuma yazması kıt
olan geniş kitlelere gazete satabilmek için üretilmiş bir anlatım biçimi. Daha
öncesinde kullanılmamış ve hiç bilinmedik bir biçim değil ama asıl
yaygınlaşmasını gazetelerle elde ediyor. Bugün çizgi roman klasikleri olarak
gösterilen çalışmaların tamamı ilk kez gazetelerde yayınlanıyor. 1930'lu
yılların ikinci yarısından itibaren yeni çıkmaya başlayan çizgi roman dergileri
yüksek satışlar elde edince yeni bir yayın kolu olmayı başarıyorlar. O tarihten
sonra gazete bantları ile çizgi roman dergileri ayrışıyor, farklı yaş ve
beğenileri olan okurlara hitap etmeye başlıyorlar. Özetle altın kural bir kez
daha işliyor: üslup ve formatı piyasa belirliyor.
Çizgi Romanı Kim
Okur?
Gazete ve dergilere bakarak şu ara soruyu soralım: Çizgi
roman okuru kimdir veya çizgi roman kimler için üretilir? Ev ahalisinin
tamamına hitap edebilecek çeşitlilikte bantlar gazetelerde yan yana okunabilmektedir.
Çizgi roman dergileriyse giderek serüven türündeki anlatılara odaklanırlar,
ekseriyetle erkek çocuklarına hitap etmektedirler. Gazete okuru, gazetesini çizgi
bant olsa da olmasa da satın alacağına göre çizgi romanın asıl okuru dergi ve
kitap satın alanlardır. Bir ters köşe yapalım: Çizgi roman okuru kim sorusunun cevabını sansür
tarihine bakarak da bulabiliriz diyelim. Çizgi roman hemen her ülkede yüksek satışlara
ulaşınca siyasal iktidarları tedirgin etmiş, çeşitli biçimlerde sansür
edilmiştir. İçlerinde en ünlüsü, Amerika'da EC'nin korku ve dehşet türü çizgi
romanlarına yönelik sansasyonel bir kampanyayla gerçekleşir. İlgi çekici yönü,
çizgi romanı çocukların okuduğuna dair genel kanaat üzerinden hareket
edilmesidir. Şiddet, cinsellik, argo ve siyaset görünür biçimde sergilenince
çizgi romanın "ahlaka ve pedagojiye mugayir olduğu" söylenmiş,
çocukları korumak adına tartışmalar çıkmıştır. Çıkan kavga gürültünün sonunda çizgi
romanı 8-15 yaş arası çocukların okuduğu önkabuluyle hikâyeler tanzim edilmiş,
tahayyül edilen ideal anlatı ve yurttaş-çocuk adına kodlar belirlenmiştir. Böylelikle,
endüstriyel çizgi roman sınırları belirlenmiş bir formatta üretilmeye başlamıştır.
Grafik romanın, çizgi romanın sınırlarını aşma hissiyatı ve sıkıntısıyla zuhur
ettiğini yukarıda belirtmiştik. Pek çok çizgi roman otoritesine göre bu büyük EC
sansürü, çizgi romanın anlatım dilini ve hikâyeciliğini sekteye uğratmış, onu
olabileceğinin çok gerisinde tutarak kısıtlamıştır. Batılılar "What
If" sorusunu çok sevdiklerinden bu ve benzeri spekülasyonları konuşmaktan
haz alıyorlar. Bir çocuk anne rahminde ne kadar büyüyebilirse o kadar büyür.
Örneğin rahim dardır, olabileceğinin altında bir kilo ve boyla doğar ama sonra ne
olacaksa, genlerinde ne varsa o olur. EC sansürünün bu bakımdan dramatize
edildiğini düşünüyorum. Çizgi roman neyi anlatabilecekse onu anlatabileceği bir
noktaya hiç gelememiş değildir. Çizgi roman bu sansür sonrasında sadece
çocuklara yönelik bir üretim yapar hale getirilmiş ve anlatım sınırları
sektörel olarak belirlenmiş olabilir ama hikâye burada bitmez. Çizgi roman
okuyarak büyümüş, satın alma ve okuma alışkanlığına sahip bir okur vardır; artık
hikâyeleri kendine uygun bulmuyordur. Piyasa o talebi karşılamak
isteyecektir. Daha önemlisi çizgi roman
üreticileridir, sanatçı refleksleriyle kendilerini ifade edecek kanallar açmak,
sevebilecekleri hikâyeler anlatmak istemektedirler. Öyle ya da böyle bu ki
talebin yolları kesişecektir.
Grafik romanların kaynakları arasında adult içerikli
erotik çizgi romanlar ve 60'lı yılların underground çizgi romanları gösterilir.
İçeriklerinden söz etmeyeceğim, bence asıl katkıları alternatif bir yayın
dağıtım mecrası yaratmaları, bir model oluşturmalarıyla ilgili. Akıl fikir ilham
verdiler, sonraki tecrübelere öncülük ettiler dememiz gerekiyor. Çünkü grafik
romanın asıl popülerleşmesini büyük çizerlerin alternatif çalışmaları sağladı. Crumb,
underground dünyasının çok bilinen ustasıydı, ahlakın ve çizgi romanın
sınırlarını zorlayan, kişiliğini ve zaaflarını ortaya koyduğu çalışmalar
yapıyordu. Will Eisner, çizgi roman duayenlerindendi ve underground akımıyla
anaakım çizgi romanlar arasında duran A
Contract With God adlı bir çalışma yayınladı. Sayfa tasarımı, kareler arası
devamlılığı hikâyesinin tınısı yeni ve şaşırtıcıydı. Harvey Pekar, gündelik yaşamını
American Splendor'da yazıyordu,
mizahi değildi: acılı, öfkeli ve muhalif bir kaybeden adamın günlerini
anlatıyordu. En önemli kırılma Spiegelman'ın Maus'uyla yaşandı. Maus, çizgi romanın, çizgi roman dışında,
edebiyat çevrelerinde konuşulmasını sağladı. Crumb, Eisner, Pekar ve Spiegelman
sonraki kuşaklara ilham veren provakatif açılımlar yaptılar. Çizgi romana
itibar kazandıran, sanat formunda dikkat çeken, tanım yapan ve yön gösteren
röportajlar ve dersler verdiler. Bugün grafik romandan söz ediliyorsa, onların
enerji ve çabası gözardı edilemez, yıllarca misyoner gibi didindiler.
O Esnada Türkiye
Türkiye'de çizgi roman iki ayrı mecrada gelişti: İlki
çocuklar için üretilen, çoğunluğu İtalyan kaynaklı serüven çizgi romanlarından
oluşan seriyal kitap ve dergileri. Diğeri, dergi ve gazetelerde serpilen
underground ve adult eğilimli yerli çizgi roman üretimi. Türkiye'de çizgi roman,
adlandırılırken itibar kazandırmak ve milli eğitimin zarar ziyan şüphesinden
kurtulmak için olmalı, roman ve edebiyata benzetilerek nitelenmiş. Batıda
comics'ten grafik romana dönüşen mücadele seyri en azından isim olarak bizde
yaşanmamış. Öte yandan Türkiye'deki çizgi roman üretiminin kendine has bir yönü
var ki o çok ilginç: Çocukları düşünerek çizgi roman üretmemişiz. O açığa hep
yabancı çizgi romanlar ikame edilmiş. Bizim üreticilerimiz çalışmalarının
çocuksu bulunmasından alenen ürkmüş ya da utanmışlar. Kendilerini gazete
okuruna-yetişkinlere hitap eden "tarih anlatan", "siyaset
yapan" ressam olan gazeteciler olarak tanımlamayı tercih etmişler. Öyle ki
dünya çizgi romanıyla mukayese ederek söylersek anaakım çalışmalarımız şiddet,
cinsellik ve siyasi nitelikleri bakımından batıda ancak uyarıcı ibarelerle ve
mutlaka sansürlenerek yayınlanabilir. Türkiye'de erotik edebiyatın temel
kaynaklarından biri olmaları nasıl bir içerikle varolduklarını da gösteriyor. Bu
yetişkin içeriği, gazete çizgi romanlarının seyreldiği, Gırgır'ın bir ekol
olarak başatlaştığı yıllarda da sürer. Piyasa buna göre şekillenmiştir. Bugün,
komik çizgili, underground eğilimli bir hikâye anlayışıyla üretim yapıyoruz.
Bizim anaakımımız, çizgi romanın endüstri (ya da sanayi kolu) olduğu ülkelerde
içinde grafik romanın da yer aldığı daha dar ama büyüyen bir mecrayla benzerlik
taşıyor. Bu bakımdan avantajlı sayılabiliriz: grafik romanın nitelikli
örnekleriyle benzer çizgide gösterilebilecek çok fazla üretimimiz var çünkü.
Gündelik hayattan beslenen ve küçük insanları temel alan minimalist hikâyeleri
biz epeydir anlatıyoruz. Çocuklar için çizgi roman üretmediğimiz için çizgi
dünyamızı oluşturan ana unsur herşeyi başaran kahraman hikâyeleri olmamış, her
zaman ticari tercihlerle üretim yapılmamış ve üretici adı-imzası mutlaka
önemsenmiştir. 1980'li yıllardaki üretimleriyle İlban Ertem, Engin Ergönültaş
ve Suat Gönülay sonraki kuşakları etkiledikleri için öncü anlatıcılar olarak
gösterilebilir. Genç kuşaktan ve bugün üretmeye devam eden Ersin Karabulut ve
Oky, iyi anlatılmış, otobiyografik özellikli, görsel olarak çaba harcanmış
çalışmalarıyla grafik roman tarzına yakın işler yapmayı sürdürüyorlar.
Şunun farkındayım: iddialı bir paralellik kuruyorum. Bildiğimiz
anlamda grafik roman albümleriyle yerel üretimimiz arasında hısım akrabalık kurmak
çok akılcı gelmeyebilir. Bizde üretim mizah dergilerinde sürdüğü için alanın
hacmi, içeriği, koşullanmaları hikâyeleri etkiliyor. Herşeyden önce ferah ve
uzun erimli hikâyeler anlatılamıyor. Az kareyle tasarruf edilerek kurgulanan,
tempolu ve metin ağırlıklı işler bunlar. Amerika'da ya da Fransa'da olduğu gibi
albüm olarak düşünülen, ona göre tasarlanan çalışmalar değiller. Kurguyu 48 ya
da 64 sayfalık albümün tamamı için değil o haftaki bölüme göre başlayıp bitecek
biçimde düşünmek bir sınırlılık getiriyor anlatıcıya. Üreticiler telif
gelirlerini dergilerden aldıkları, albüm ve kitap satışları geçim
sağlayamayacak ölçüde düşük olduğundan üslup koşullara göre şekilleniyor.
Yazısız kareler, kurguyu pekiştiren tekrarlar, okura yön gösteren ilmekler haftadan
haftaya anlatılan bir hikâye için lüks ve gereksiz olabiliyor. Bütün bunları
gözardı ediyor değilim. Vurgulamak istediğim, anlatıcılarımızın grafik roman
üretebileceklerine olan inancım. Yetiştikleri ortam ve hikâye geleneği
nedeniyle bunu yapabilirler. Haftalık tempolarının dışına çıkarak, edebi
nitelikli, derinlikli hikâyeleri olan, kendilerini kattıkları (mahrem ve
kişisel olanı teşhir ettikleri) albümler çıkartabilirler. Dergide çıkmış işleri
toplayarak albüm yapmaları yeterince çalışmadıklarını gösteriyor. Haftada 1-2
sayfa çizgi roman yapmak sahiden çok az ürettiklerinin delili. Türkiye'de çizgi
romancılar, edebiyatçılar-romancılar gibi düşünebilseler, onlar gibi telifi
öteleyerek üretebilseler kendilerine ve okura yeni bir imkân yaratabilecekler.
Agos, Sayı: 46, Eylül 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder